Unutulmaması gereken nokta ‘algı’nın yönlendirilebilir bir olgu olmasıdır. Yerli ve uluslararası işbirlikçilerin Yeni Türkiye’nin adeta bir diktatörlük Türkiye’sine dönüştüğü yönündeki kara propoganda alt üst edilmelidir. Oyun bozulmalıdır. UETD, özellikle Avrupalı yazarlar ve kuruluşlarla birlikte içi dolu ve uzun vadede sonuç alınacak bir kamu diplomasisi yürütmelidir.
Son on yıldır, Avrupa’da ve dünya’da hakim olan pozitif Türkiye algısı çok sistemli bir şekilde değiştirilmek istendiğine şahit olmaktayız. Türkiye’nin uzlaşmacı, evrensel değerlere saygılı oluşu, şiddeti değil diplomasiyi seçmesi, yani ‘Yeni Türkiye’ gerçeği, uzun süredir gerek yerel işbirlikçileri gerek uluslararası güç merkezlerini rahatsız etmiştir. Ancak Türkiye’deki iktidarın özgürlükler, insan hakları, Avrupa’yla olan ilişkilere önem vermesi, dünyayla bütünleşme gayreti sözkonusu rahatsızlığı ertelemiştir.
Ancak, son Gezi olaylarında da açıkca görüldüğü gibi, Türkiye’nin yükselişinin sekteye uğratılması için bir çok iç ve dış güç birlikte hareket etmiştir. Dünya kamuoyuna verilmek istenen mesaj çok açık ve nettir. Her fırsatta Türkiye’nin olumlu imajını bertaraf etmek için her türlü yolu deneyen bu iç ve dış güç odaklar “Yeni Türkiye’yi” adeta konuşulmaz, uzlaşılmaz, iş yapılamaz olarak sunmayı denemişler ve denemeye de devam edeceklerdir. Sadece AK Parti’ye olan hazımsızlıkları, tahammülsüzlükleri malum odakları harekete geçirerek adeta Türkiye’yi bir Pakistan, Afganistan, İran gibi sunmaktan çekinmemişlerdir.
Oysa yakın siyasi tarihimizi bilenlerin asla unutamayacakları “Türkiye İran olmaz ama Suriye’de yaptırmayız” haykırışı, milli iradenin bir tecellisi olarak ortaya çıkarken, bu tavır karşısında bir zamanlar şaşkına düşen ve kinlerini içine akıtanlar şimdilerde Türkiye’nin demokrasi yanlılığını sanki radikal İslam yanlısıymış gibi lanse etmeyi denemekteler. Evet ‘Yeni Türkiye’ bugün müthiş bir kara propaganda ve dezenformasyonla karşı karşıyadır. Bir taraftan bir dünya devleti olma yolunda sorunları tek tek aşmaya çalışan, diğer taraftan da sivil anayasayla yarınlara yürüyen bir Türkiye adeta bölgede ve uzanabildiği dünyada yalnızlaştırılmak istenmektedir.
Türkiye’nin muhattap olduğu bu senaryo karşısında, aklı selim, sağduyu sahibi olan diğer sivil topum kuruluşları gibi UETD’nin de üzerine düşen tarihi bir görev bulunmaktadır. Bu görev: başbakanımızın UETD hareketi başlatılırken ve muntazaman yapılan görüşmelerde, bize göstermiş olduğu başta siyasi katılım vizyonu olmak üzere, içinde yaşadığımız ülkenin sivil toplum kurluşları ve medya başta olmak üzere karar vericileri üzerindeki hareket kabiliyetimizdir. Hatta, bu yıl, ilkbaharda İstanbul’da yapılan UETD haftasonu eğitim kampında sayın Başbakanımız, ‘Avrupalı karar vericilerin belirli periyodlarla Türkiye’ye davet edilmesi ve yapılanları yerinde görmeleri’ yönünde bize inovatif faaliyetler için ip uçları vermesiydi.
UETD mensupları, bugün Avrupa ülkelerinde oluşturulmak istenen farklı Türkiye algısını değiştirmenin stratijesini belirlemeli ve bu yönde bir dizi çalışmaları yapmalıdırlar. Öncelikle, Batı basınında yer alan Türkiye konulu yazılar ve tabii ki köşe yazıları, siyasi partilerin bu doğrultudaki söylemleri taranmalı ve tesbit edilmelidir. Sağduyulu Avrupalı gazeteciler, düşünürler, köşe yazarları, karar vericiler, kanaat önderleri ve akil kişilerin konuyla ilgili değerlendirmeleri ortaya çıkartılmalıdır. Bu gruplar içinde birlikte hareket edeceğimiz isimler ve kurumlar da elbette tesbit edilip, ortak eylemler için teklif iletilmelidir. Somut bir örnek vermemiz gerekirse; Başkabanımızın bir kaç yıl önce Brüksel’de Türk vatandaşlarına hitaben İsrail’in Filistinlilere yönelik uygulamalarıyla ilgili yaptığı konuşmanın hemen akabinde, bazı Belçikalı köşe yazarları ‘Erdoğan, bizim düşündüklerimizi ancak bir türlü ifade edemediklerimizi açık ve net bir şekilde söylüyor’ şeklindeki yazılar kale almışlardı. Bu bile bize başlı başına, UETD’nin bu konularda hangi Avrupalılarla birlikte çalışabileceğine işaretler vermektedir.
Diğer taraftan gerek bu konularda, gerek müslümanlara yapılan haksızlıklar karşısında, UETD Brüksel eski genel sekreteri aynı zamanda hukukcu Alparslan Saygın, UETD Hollanda genel sekreteri Ahmet Suat Arı, SUN öğrenci derneği eski başkanı Harun Yıldırım, UETD Viyana’dan Ercan Karaduman gibi arkadaşlarımızın Fransız, Hollanda ve Avusturya gazeteleri ve kamuoyuna yönelik yazdıkları yazılar bize örnek teşkil edebilir.
Unutulmaması gereken nokta ‘algı’nın yönlendirilebilir bir olgu olmasıdır. Yerli ve uluslararası işbirlikcilerin Yeni Türkiye’nin adeta bir dikdatörlük Türkiye’sine dönüştüğü yönündeki kara propoganda alt üst edilmelidir. Oyun bozulmalıdır. UETD, özellikle Avrupalı yazarlar ve kuruluşlarla birlikte içi dolu ve uzun vadede sonuç alınacak bir kamu diplomasisi yürütmelidir.
Bu süreçte bize, fiziken UETD dışında olan ama gönlü ve yüreği Yeni Türkiye için atan donanımlı bireyler de destek vereceklerdir. Bunun çok açık örneğini tarihi Düsseldorf buluşmasında gördük. Yeter ki biz UETD olarak harekete geçelim.