Ümit Bey, sizi kısaca tanıyabilir miyiz?
Ümit Akbulut, 1974 Elazığ’da doğdum. Üniversite eğitimini Harran Üniversitesi işletme bölümü’nde bitirdim. 1997’de Yalova’ya geçtik. Orada 2 işletmenin yöneticiliğini yaptım. 2000 yıllarında babamın ısrarcı tavırlarına dayanamayarak Hollanda’ya geldim. Buraya gelince ailemizin yaptığı işlere ilgimiz arttı ve burada iş hayatına başladık.
İlk zamanlarda burada ailemin fırınında kasada çalıştım. Beş sene uğraşı sonrasında hollanda’da kalacağıma karar verip ciddi bir şekilde iş hayatına atılmayı istedim. O zaman burada da yapılacak, ilerletilecek durumlar var diye burada kalıcı olup işi öğrenmeye çalıştım. Buraya gelince bütün hamur işlerini en iyi ustalardan öğrendim. Hayal edemeyeceğim şeyleri severek öğrendim. En güzel tarafı da öğrendiklerimi 10-15 kişiye öğrettim ve usta yetiştirdim. Onlar devam ediyorsa inşaallah sevabı da bize gelir. Bu arada tabii ki 26 yaşında geldim ve kısa bir zaman sonra evlendim.
İnsan ilişkilerine mi faydası oldu bu yaptığınız işler?
Yaptığım işle ilgili bir temel oluştu. Mesela diyelim ki ben bir ürün pazarlıyorum, o ürünü pazarlayan tezgahlardan geldim. O ürün nasıl pazarlanır, ne ihtiyaç var, ne sıkıntılar var. Nasıl sorularının cevabını kendiniz buluyorsunuz ve onu çözdüğünüzde müşteriyi memnun etmemeniz mümkün değil. O alanda çok katkısı oldu.
Hayatım boyunca inandığım doğruları yapmaya çalıştım. Bu kararınızın sonucuna da katlanmak durumundasınız. Benim ailemde herkes girişimci. Arkadaşlarım ve çevrem de öyle. Onlarla beraber büyüdük. Davranışları, yapıları, vizyonlarını hep paylaştık. Buraya 10-15 sene önce gelen insanlar yapabiliyorsa, ben de yapabileceğime inandım. O anlamda çekinmedim. Ailemin bir çoğu gıda sektöründeydi. Avrupa genelinde yayılmışlardı. Bununla ilgili aile büyükleriyle 8 aylık bir toplantı yaptık. Ailenin sahip olduğu onlarca küçük şirketi birleştirerek avrupa genelinde güçlü bir şirket, bir holding yapma düşüncesindeydim.
Nasıl planlıyordunuz hedeflerinizi? Şirketin hedeflerine ulaşmak için hangi aşamalardan geçtiniz?
Baklava sektörüne girerken ilk etapta orada tutunmayla ilgili bir pazar sözkonusuydu. Genelde bizim türk üreticilerin hedef kitlesi etnik grubumuzdur. Benim hedefim, “baklavayı avrupa insanına nasıl ulaştırırım?” Eksenliydi. Temel hedefimiz buydu o zamanlar, onları öğrenmemiz gerekiyordu. Şimdi yeni yeni ulaşıyoruz o pazara. Benim aldığım işletme 70 yıllık bir işletme, 30 yıl boyunca Hollandalı sahibi Harrisons adıyla fırıncı olarak işletmiş. Daha sonra Ali ustamız satın almış ve 30 yıldan fazla işletmiş baklava sektöründe. Kendisi vefat ettikten sonra fabrikanın zarar edip kapanma noktasına geldiği zamanda devraldım ve bugünkü stratejik noktalara getirdim.
Şu an hangi durumdasınız?
Harrisons Unlu Mamüller grubunda, rakiplerimizi asla incitmek istemiyorum, ancak daha çok projeleri biz üretiyoruz, Mesela baklava çeşitliliği, kalite çeşitliliği, değişik ambalaj üretme, değişik pazarlara ayrı ürün üretme konusunda öncü bir kuruluşuz. Bünyemizde kafe restoran, süpermarketler için
‘Hamurish’ projemiz var, kiosk tarzında. Paket grubu olarak farklı markalar oluşturduk:Tabitat ve Unabella gibi. Bunların hepsinde ar-ge ve çalışmalarını yaptık. Pazarlamayı ona göre yaptık. Harrisons olarak 600 noktaya ürün veriyoruz. Yakın zamanda 150 yıllık bir almanya firması ile anlaşma yaptık. Ramazan ayında yeni 80 noktaya yakın ürün yerleştirmesi yaptık. Satışlar da şu an çok başarılı gidiyor. Bizim avrupa pazarına uygun damak tadı, güzel bir sunumla, hizmeti götürdüğümüzü söyleyebiliriz.
Siz özel olarak nelere dikkat ediyorsunuz mesela?
Farklı kategorilerde ürün üretiyoruz. Restorana gelen müşteri daha çok kalite isteyen müşteri. Fırına giden müşteri daha çok fiyata bakan müşteri profili. Her gruba göre ayrı ürün ürettik. Fıstık seçimi, hamur seçimi, tereyağ seçimi, ekstra eklemeler farklı oluyor. Bunlara dikkat ediyoruz. Mesela şu an Gaziantep’te bir kilo baklava 350 TL. Elemanın masrafı, hammadde orada. Gaziantep’te birinci sınıf baklava 350 TL’ye satılıyorsa, bir kilo baklavaya Avrupa şartlarında 10 Euro’ya aldım diyorsanız, bu baklavanın kalitesini size hiç anlatmayayım. Buradaki tüketicinin gerçekten bilinçli olması lazım. Özellikle Türk toplumu, kilosu 9-10 Euro’ya baklava yenmeyeceğini bilmesi lazım.
Harrisons olarak kesinlikle katkı malzemeleri kullanmıyoruz. Bazı müşterilerimiz soruyor: ‘Baklava çok güzel ama neden parlamıyor?’ diyorlar. Çünkü ben baklavanın doğasını bozmak istemiyorum. Parlatmak için katkı maddesi kullanmam gerekiyor. ‘Olsa olmaz mı?’ diyorlar, olmaz diyorum. Çünkü ben doğal üretiyorum. Harrisons 600 noktaya ürün veriyor, Sadece müşteri memnuniyeti üzerine bu kadar ileri derecede geliştik.
Çok rasyonel bir insansınız ama duygusal da bir insansınız. Bir yandan toplumsal projeleri önemsiyorsunuz, diğer yandan idealist bir yanınız var. Bunları nasıl kombine ediyorsunuz?
Ortada gerçeklik denen bir durum var. Mesela pazarda var olmanız lazım, var olabilmek için kaliteniz olması lazım, kaliteyi güzel bir hizmetle sunmanız lazım ve bunu sürdürülebilir hale getirebilmelisinİZ. Bu bir gerçekliktir. Bu gerçekliği siz duygusal olarak, ekibinizi duygusal olarak inandıramazsanız, firmanıza ve hedeflerinize ortak etmezseniz, zaten başaramazsınız. Duygusal ve rasyonellikle %100 başarı endeksli bir ortam oluşuyor. İkisinden biri eksik olunca yeterli olmuyor.
Müsiad Hollanda’nın en başarılı başkanlarından biri olarak tarihte yerinizi aldınız. Bu nasıl bir duygu?
MÜSİAD ilk kurulduğu zaman sabaha kadar uyumadım, gelişmeleri izledim. Halbuki o zaman işveren de değildim. Erbakan Hoca’nın bir kaç söylemi var, ondan çok etkilenmiştik. ‘Müslümanın siyaset ve ekonomik alanda da olması gerek’. O dönemde zaten siyaseti de aktif takip ediyordum, çok daha heyecanımız vardı. O dönemden kalan bir şey.
Hollanda Müsiad’a üyeliğim şu şekilde gelişti. O zaman MÜSİAD yönetim kurulu üyeliği teklif edildiği zaman ‘hay hay’ diyerek, Ali Bekdur başkanın daveti üzerine katıldım. O dönem Müsiad yeni yapılanıyordu. Türkiye’de Müsiad’a bakış açısı bugünkü kadar pozitif değildi. Burada öyle zamanlar oldu ki 5 kişi kaldık 4 kişi kaldık, ona rağmen toplantıları gerçekleştiriyorduk. Başkanımız o dönemde o süreçte hem bizleri motive etti, soru şuydu: Müsiad’ı nasıl büyütebiliriz? İnsanlara nasıl anlatabiliriz, nasıl sahaya yayabiliriz?
Anlaşılan yapısal bir gelişme konmamış hedefe?
Müsiad sanki Den Haag bölgesine sıkışmış gibi bir algı vardı. Biz dedik ki 7 bölgede şubeler oluşturalım, sonra federasyon oluşturup tekrar birleştirelim. Müsiad’ı yapılandıralım. Böyle bir karar aldık. İlk olarak Müsiad Amsterdam şubesini kurduk 2016’da. O heyecanla diğer şubeler de, onlar da hızlı bir şekilde yapılandılar. Biz Müsiad Hollanda oluşturduktan 3 sene sonra bütün şubeler faaliyetlerini gösterdiler. Açıkçası bazı sıkıntılar oluştu. Hollanda küçük bir yer. Yoğun bir Türk nüfusu, ülke ekonomisinin gücünü de düşündüğünüzde. Bazı şubeler, baktık ki birbirine perde oluşturmaya başladı: ‘Benim üyem-senin üyen-senin programın’. Ortak bir akılla tekrar birlik ve beraberlik ve toparlanma zamanı olduğuna karar verdik. Birleşme kararı alındı. Birleşme süreci sıkıntılı geçti. Her şubenin 10-15 yönetim kurulu üyesi var, binası var, sekreteryası var. Bunları kapatmak değil de, birleştirmek olarak tanımladık. Her teşkilattan 3 kişi merkezi yönetime üye verdi. Bu toplantılarda Amsterdam merkezli birleşme kararı aldık. Kurucu başkanı olmak gibi bir niyetimin, bir fedakarlığımın, olabileceğini ifade ettim. Toplantılarda şunu söyledim: ‘Bu çok önemli bir mesele, bu sadece başkanların kararı değil’. Den Haag ve Utrecht şubesi başkanlarımız çekildi başkanlıktan. Duygusal bir kırılma yaşadılar ve çekildiler. Ona rağmen birleşme noktasında çok yardımcı oldular. Dördüncü toplantımızda 3 şubenin yönetim kurulu kararı ve yönetimin tercihleri ile beni görevlendirdiler. O dönemde dönüşümlü başkanlik karari aldık. Bu konuda kesin karar almamakla beraber 2022 sonunda Müsiad’ı genel kurula götürecek bir kurucu kurul göreve başladı.
Diğer başkanlar neden çekildi?
Onlar da çok büyük fedakarlık yaptılar. Bize destek oldular, yanımızda durdular. ‘Amsterdam’da olursa, ben Müsiad’ı işimden dahi önde tutarak bir değer katmak istiyorum’ dedim. Amsterdam olduktan sonra bize de güvendiler, böyle de bakmak lazım. Çok doğru karar verdiler. Benim hedefim Türk toplumu ile Müsiad’ı birleştirip işletmeleri geliştirmek. Müsiad’ın dünya genelinde olan yaygın yapısı, şubeler, işadamları ile nasıl birleştiririz? Nasıl kaynaştırırız? Nasıl geliştiriz? idi. Mahallede iş yapan girişimciyi Müsiad’a dairesine alarak nasıl uluslararası bir işe yönlendirebilirim? Benim Müsiad’a bakışım bu. Müsiad’ın yapması gereken de bu aslında. Müsiad Hollanda ne kadar başarılı olursa bu beni çok mutlu eden bir durumdu.
Bir kere insanın gelişmesi için network grubuna, kurumlara ihtiyacı var. İnsanın gelişmesi kendi kendine olmuyor. Onu topluma kazandırmak gerekiyor. Ben açıkça söylüyordum: ‘Siz kendi mahallenizden dışarıya çıkmak istemiyorsanız, lütfen üye olmayın’ diyordum. ‘Siz büyümek zorundasınız, büyümediğinizde yok olmak zorundasınız. Dünya ticareti gelişiyor. Dünyanın her tarafında sizin bir kardeş kurumunuz, partneriniz oluşabilir. Bunları bir görün, kararınızı tekrar verin’ diyordum.
İnsanların hayal dünyasını da göz önünde bulundurarak, hedef oluşturma konusunda üyelere bunları anlatırdım. Tabi ki Müsiad’ın misyonunu da anlatırdım. Müsiad’ın misyonu çok değerlidir. Ama Müsiad’ın misyonu ile birlikte her üyenin gelişmesi çok önemlidir. Üye gelişmeyince kurumsal olarak tabelanın bir önemi yok. Üyeniz ne kadar güçlüyse, şubeniz de o kadar güçlü olur. Şubeler ne kadar güçlüyse, genel merkez daha da güçlü olur. Genel Merkez güçlü olursa, Müsiad’ın hedefleri ve etkinliği daha da büyür.
Başkanlık yaptığınız dönemde önemli projeler geliştirdiniz. Sosyal sorumluluk projeleri, sektörler, kurullar, komiteler oluşturdunuz, Yönetim Kurullarının birleşmesi adına katkıda bulundunuz. Bu yaptıklarınız farkedilmedi henüz. Bunlarla ilgili neler söylersiniz?
Üyelerimizin zaten birçok cemiyette gönül bağları var. O cemiyetlerle aidiyet duyguları var. O zaman Müsiad yönetim kurulunu oluştururken demek ki siz bu hassasiyeti göz önünde oluşturmalısınız. Yönetim kurulu oluştururken, kendi arkadaşınızı, kankanızı, bölgenizi değil de, Türk toplumu olduğu cemiyetlerden yönetim kuruluna adil bir şekilde dağıttığınızda kapsayıcı oluyorsunuz.
İkinci önemli şey neydi? Diğer şehirlere de yönetim kurulu üyesi, bütün Hollanda’yı kapsayacak bir yönetim kurulu oluşturmanız gerekiyor. Bir yönetim kurulu üyem 130 km’den geliyor mesela. Bütün Hollandayı kapsayacak bir yönetim kurulu oluşturmanız gerekiyor. Bir de Türkiye’den geldikleri bölgelere baktık. İç Anadolu’dan, Doğu Anadolu’dan ve diğer bölgelerden. Farkedilmedi belki ama, 3 faktörü birleştirdik.
Hem Anadolumuzu kapsayan bir yönetim kurulu, hem Hollanda’nın Türk toplumunda itibar görmüş kuruluşlardan katılımcı olan bir Yönetim Kurulu hem de Hollanda’nın her bölgesiniN temsil edildiği bir Yönetim Kurulu oluşturduk.
Öte yandan Türk toplumunun ticari olarak hangi sahalarda aktif ve yaygın olduğunu araştırdık. Bir de Müsiad’ı bütün şehirlerde temsil edilecek hale getireceğime söz verdim genel merkeze. Ben buna da inanıyorum. Her ilde temsil edilmesi gerektiğine, aidiyet hissedecek insanlara ulaşmamız gerekiyor.
İlk etapta 7 temel sektör oluşturduk: inşaat komitemiz, gıda komitemiz, sağlık komitemiz, otomotiv komitemiz, gastronomi komitemiz vs.
Sektör başkanlarımızla şu anlaşmayı yaptık: ‘Bana her şehirden birer üye al, onlarla bir yönetim kurulu oluştur. En azından 20-25 kişilik aktif bir sektör oluşturalım’. İnşaat komitesi başkanıysan, Amsterdam’dan 30 üye getirme, diğer bütün şehirlerden birer üye al, inşaat sektöründe olan. Onlarla bir yönetim kurulu oluştur. En azından aktif olan toplantılara katılan bir sektör oluşturalım. Ondan sonra genişlemeye yoğunlaşalım. Önce aktif üye ve sektörün içinde olan ve ‘Ne yapalım?’ diye kafa yoracak, her ile yayılmış bir Müsiad düşündük. Onun için çalıştık. Temel hedefimiz de oydu.
Bununla da kalmadık, her sektör başkanımıza görev verdik. ‘Senin temel işin yılda en az bir sefer olmak kaydıyla, Hollanda ve Türkiye’de bakanlık düzeyinde katılım sağlayacak bir çalıştay yapman’. Sunum olur, fuar olur, konferans olur veya çalıştay olur. Sektör başkanlarımızı da bu şekilde görevlendirdik. Mesela inşaat sektörüyle ilgili bir program düşünün. Bunda da her iki ülkenin üst düzey yetkililerinin katılacağı formatta hedefler koyduk. Bu hedefler tabii ki orta ve uzun vadeli gerçekleştirilecektir. İlk bir yılda kurumsallığın sağlam temellerini atarak, orta ve uzun vadede bu hedefleri gerçekleştirmeyi amaçladık.
Türkiye sağlık alanında çok takdir gördü, özellikle pandemi döneminde. O zaman Türkiye’deki hastalarımızı değişik bir formatta iki ülkenin de anlaşabileceği şekilde organize edelim dedik. Hollanda ekonomisini de düşünerek Türkiye’yle nasıl çalışabiliriz, iletebiliriz diye bir çalışma başlattık.
Yine sağlık komitesini ve geleceğimizi ilgilendiren, yaşlılarımız için ne yapabiliriz? ‘Onların bakım sorunları, sağlık sorunları ile ilgili ne yapabiliriz’ diye sağlık komitemizi görevlendirdik. Ticari olarak da bunlarda çok büyük kapasite var.
Bir diğer projemiz de KAP, yani Koruyucu Aile Projesi’ydi. Toplumumuzun derin bir yarasıydı. Hatta iki ülke arasında krize bile sebep oldu. Halbuki kriz olmadan problemi çözdüğümüzde krize de engel olursunuz. Bir çok müslüman ve Türk çocuk aileden ayrılıyor. Ama onların bakımını üstlenecek aile sayısı çok az. Biz büyük hedefler ama küçük adımlarla ilerleyerek gelişme kaydedeceğiz. Hem Diyanet’ten, hem Milli Görüş’ten, hem Türk Federasyon’dan temsilcilerin katılımı ile ortak bir komisyon kurduk. Hepimizin problemini nasıl birlikte çözebiliriz? Tabii ki Hollanda’daki resmi mercilerle çözüme ulaştırabiliriz. Bu saydıklarım sadece bir kaç örnek. Bunun gibi kendi içimizde onlarca proje ve fikir ürettik. Bu projelerin gerçekleştirilmesi istikrarlı bir yönetimle önümüzdeki ‘onyılları-yirmiyılları’ kapsıyor. Öyle büyük çerçeveden bakmak lazım tabii ki!
Müsiad’I 5-10 sene sonrasında nerede görüyorsunuz?
Şöyle bir örnekle başlıyayım: Gençlerle ilgili bir projemiz vardı. Amsterdam şubesiyken belediye ile toplantı yaptık. Etnik kökenli gençlere biz istihdam sağlamaya yeterli değiliz. Tabi bu diplomasi dili. Bizim 25 bin kadar işletmemiz var. Hadi bunların bir çoğu şahsi işletme, geriye 10 bin işletme kalsa. Bizim en az 5-10 bin gencimiz var. Hedef koyduk: Biz bu gençleri nasıl iş hayatına kazandırırız, onlara nasıl iş buluruz? Belediyeye dedik ki ‘5 bin Türk işletmeyi gözümüze kestirdik, onları ziyaret edeceğiz. Kapı açılmazsa bacadan gireriz’ dedik. Burada eğitimli 5 bin gencimiz var, bunları nasıl topluma kazandırabiliriz? Siz işveren olarak bunları işe alın, 1 sene boyunca, biz masraflarını belediyeden talep edelim’ dedik. Vergi dairesine de gidip ‘işletme yükünü azaltmak için vergi almayın, hem de ekstra bir elemanı vergi kapsamı dışına bırakın’ talebinde bulunalım. 5 bin genci bu işletmede istihdam edelim. Bir sene sonunda hem tecrübe kazanır, sevdiği işse orada kalır, toplum için değerli bir iş de yapmış oluruz. Vergi dairesi de bir sene sonra vergi mükellefiyet olan bir vatandaş kazanmış olur’ hedefledik.
Evet sunumlar yapabiliriz, vizyoner programlar yapabiliriz ama, işin gerçek özü direkt sahada uygulanması gereken noktalar. İnşallah Müsiad yeni dönemde bu programları, bu projeleri uygulamalı. Hatta Müsiad dışındaki diğer kuruluşlar da bu işe el atmalılar.
Müsiad olarak çok büyük potansiyelimiz var. Girişimcilerimiz, Hollanda’nın coğrafyası. ‘Türkiye’ye gittiğimizde Hollanda’dan gelenleri ayırt edebiliyoruz’ diyorlar. Böyle potansiyeli olan bir topluluk çok etkili olabilir. Düşüncemiz, Müsiad’ı her ile taşıyabilirsek, bütün şehirlere yayılmışsa, bu sektörlerle ilgili üyeler çalışacaksa, dünya çapında araştırmalar yapıp insanlara arz ederse, bu sektörler iki ülke arasındaki ticari hacmi artırırsa, uluslararsı ticarete yönelirse… Bu şekilde ne olmuş olur biliyor musunuz? Müsiad Hollanda, en etkin ve saygılı bir kurum olmuş olur. Yapabilecek kapasitesi ve potansiyeli var. Ve ben de yapacağına inanıyorum.
Çok değer verdiğim Müsiad’da daha fazla hizmet vermek isterdim. Ancak tabii ki başkanlık dönemseldir. 4 yıl Amsterdam’da başkanlık ile 2 yıla yakın da kuruluş döneminde başkanlık yaptım. Oluşturduğumuz projeler gerçekleşmediği zaman çok üzülürüm. Umuyorum ki yeni yönetim oluşturduğumuz vizyonu ve misyonu ile Müsiad’ı, Hollanda ve uluslararası toplumda temsil etmeye ve geleceğe taşımaya devam eder.