Senenin birinde yeni bir proje ile Hollanda’dan Lise öğrencilerinin yıllık yurtdışı gezilerine Türkiye de eklenmişti. Nevşehir’den bir lise ile karşılıklı bağ kurulmuş ve karşılıklı geziler yapılması anlaşılmıştı. Hollanda’dan ilk kafile Kapadokya bölgesine (Nevşehir ve Kayseri) gittiğinde, köy hayatı, Erciyes’te dağ gezisi de olmak üzere bazı alanlarda Hollandalı gençler Türkiye’yi deneyimlediler. Ödev ve projelerini yaptılar mı bilemiyorum, ama iyi bir tatil deneyimi yaşadıklarını söyleyebilirim. Türkiye’de taşıtları, bir kısım konaklama ve etkinliklere katılımları belediyeler tarafından ücretsiz olarak karşılanmıştı. Kimi zaman da, bu tür gezilerde normal olduğu üzere, Türk ailelerinin yanında kalmışlardı. Hedef ertesi sene Türkiye’den öğrencileri kabul etmekti. Ertesi sene Türkiye’den öğrenciler gelemedi. Ondan sonraki sene de. Türkiye’den hiç öğrenci gelemedi ve proje iptal oldu.
Türkiye’den öğrencilerin gelmemesinin sebeplerinden bir tanesi ne miydi? Buradaki okul yönetimi, Türkiyeden gelecek öğrencileri aynı misafirperverlikle ve cömertlikle karşılayamayacaklardı. Buradaki okulun aynı deneyimi Türk öğrencilerine yaşatması için finansal imkanı yoktu. Ayrıca belediye binasını, taşıma araçlarını, konaklama imkanlarını, etkinliklerin giriş ücretlerini karşılamayacaktı çünkü. Çünkü Hollanda kurallar diyarı bir bürokrasi memleketi. Mesela asgari ücret alan annesine kızı alışveriş yapıp bıraktı diye, annenin asgari ücretinden bu meblağı kesebilen bir belediyecilik ve kuralcılık anlayışının olduğu bir sistem var.
Türkiye’de ise, mesela kimlik yenilemek için gittiğiniz ilçe nüfus dairesinde, tanıdığınız olunca işleriniz o kadar seri ilerleyebiliyor ki.
Hollanda’da var olan kuralcılık ve bürokrasi pratikte sistemi ve düzeni güçlendirirken, bireysel olarak vatandaşın aleyhine çalışabiliyor. Türkiye’de ise kurallara rağmen esneklik, sistemin ve düzenin istikrarına zarar verirken, bireysel olarak büyük bir kısım vatandaşın lehine çalışabiliyor. Kuralcılık, sistemi, düzeni hem stabil hem güçlü yaparken, esneklik bireyi destekliyor görünüyor.
Peki güçlü bir sistem mi yoksa insanın faydası mı evladır? Sistem birey için mi, birey sistem için mi? (Ya da demokrasi vatandaş için mi, vatandaş demokrasi için mi diye de sorabiliriz başka bir perspektiften analiz yapmak istersek). Yahut bunun ortası yok mudur?
Birkaç yıl önce Hollanda’da belediye meclislerinde bu konu tartışma konusu olmuştu: Bireysel faydanın sonuçta toplumsal kazanca sebep olduğunu ve kurallara karşı daha esnek davranılması gerektiği yönünde adım atılıyordu.
Bu yıl Türkiye’de de gördüm. Her nekadar devletçilik devam ediyor olsa da; Hollanda’da özel sektöre ait alanlarda devlet / belediye hizmet vermeye devam etse de (Hayvanat bahçesi girişlerini 1 TL gibi komik bir fiyata sunarak mesela), Türkiye’de de artık sistemin tek tek vatandaşın aleyhine de olsa, güç elde ettiğine şahit oldum. Çünkü artık yıllar öncesi gibi buradan giden 50 kişilik öğrenci grubuna belediye bunca hizmeti vermeye niyetli değil. Ve artık gümrük kapılarında giriş yaparken veya trafik cezaları yerine vatandaştan alınan haraçlar tarih oldu.
Hollanda esnekliğe giderken, vatandaşın lehine sistemde istisnalar oluşturuyor; Türkiye ise kurallarıyla sistemi güçlendirirken aynı zamanda vatandaşın bireysel kaybını kabul ediyor görünüyor. Tabi vatandaş, bu alışkanlığı değiştirmeyi ve bireysel kaybını, sistemin ve kollektifin istikrarı ve gücü için terketmeyi kabul edecek mi? Ya da bunu kabullenebilmek ve alışabilmek için ne kadar zaman ihtiyacı var, ne kadar kurban verecek? Hollanda ise, vatandaşının lehine, sistemde delikler açmaya yanaşacak mı?
Peki sizce? Sizce hangisi daha evla?
Kollektif mi, birey mi?