Haftalık yazılarıma Hollanda seçimleri ile devam etmeyi düşünürken gündeme düşen acı haber fikrimi değiştirmeme sebep oldu. Seçimlerle ilgili haftalık yazımı birkaç güne kadar yine Haber’deki köşemden okuyabilirsiniz.
Genel Kurmay tarafından 14 Şubatta yapılan açıklamada, Irak’ın kuzeyindeki Gara bölgesinde, daha önce PKK tarafından kaçırılan çoğu güvenlik görevlisi 13 vatandaşımızın bir mağarada başlarına kurşun sıkılarak öldürülmüş olarak bulunduğu belirtildi. Savunmasız rehineleri kalleşçe katleden terör örgütü PKK’ya lanet olsun. Şehitlere Allah’tan rahmet, geride kalan kederli ailelerine baş sağlığı dilerim. Allah onlara dayanma gücü versin.
Maalesef terör Türkiye’nin makus talihi haline geldi. 40 yıldır nice ocaklara ateş düştü ve hala da düşmeye devam ediyor. Her terör saldırısından sonra sorumlulardan şehitlerin kanının yerde kalmayacağı, faillerden hesap sorulacağını işitiriz. Ancak bu açıklamalar artık ne yürekleri soğutuyor ne de söylenenlerin gerçekleştiği görülür. Birkaç gün sonra da hiçbir şey olmamışçasına hayat devam ediyor maalesef. Boşuna denmemiş ateş düştüğü yeri yakar diye.
40 yıldır şehitlerin kanları yerde kalmayacak denmesine rağmen hala terör var. Hala her gün şehit haberleri gelmekte. Artık nefesleri kesildi, bittiler derken tekrar hortlamaktalar adeta. Hem de hala gencecik gençleri dağlara çekerek varlıklarını sürdürüyorlar. İnsan kendi kendine, acaba sorumlu yetkililer bunun üstesinden gelebilecek bilgi ve beceriye sahip değiller mi diye sormadan edemiyor.
Meselenin çözümünün salt askeri/polisiye müdahalelerle mümkün olduğunu düşünenlerin sayısı azımsanayacak kadar çok. Zaten bugüne kadar da mücadeleye bu zihniyet hakimdi. Her terör saldırısından sonra da en çok onların sesi çıkmakta, ancak bunca çabaya rağmen hala terör bitmiş değil. Öldürmekle bitirilemediğini hala anlamış değiliz. Nitekim terör örgütü tarafından şehit edilenlerin kat kat fazlası karşı taraftan öldürülmüştür. Binlercesi de hapishanelere tıkılmıştır. Tüm bunlara rağmen değişen bir şey yok. Hala terör, hala terör!
Bunca ocağın sönmesine sebep olan bir örgütle tabii ki mücadele edilecek. Buna kimsenin itirazı olamaz. Ancak bunu yaparken sapla saman birbirine karıştırılmayacak. Teröristlerle müadele ederken bölgenin meseleleri bölge insanının da katılımıyla çözülmeye çalışılacak ki, örgüte istismar için malzeme verilmesin. Türkiye’nin sosyolojik olarak bir Kürt meselesi olduğunu kabul etmeden de ne bölge insanının katılımı mümkün olur ne de terörü besleyen kaynaklar kurutulur. Bu bölücük değil, bölücülüğün panzehiridir. Aksini iddia etmek gerçeklerden kaçmaktır. Gerçeklerden kaçarak da makus talihi tersine çevirmek mümkün olmaz. Var olan bir şey, yok deyince yok olmaz nihayetinde! İnkar politikası terörü besleyen en önemli kaynaklardan birisidir. Haliyle bu devam ettiği müddetçe de terörün bitmesini beklemek çok safça bir tavır olur.
İstesek de istemesek de bazı gerçekleri kabul edip ona göre tavır almak mecburiyetindeyiz. Bu gerçeklerden birisi de HDP’dir. Herkesin malumu olduğu üzere HDP, terör örgütü PKK’nın siyasi ayağıdır. Bu sadece varsayımdan da ibaret değildir, zira kendileri de zaman zaman bu mesajı vermektedirler. Tüm bunlara rağmen HDP’yi kapatıp yöneticilerini hapse atmakla, belki bazılarının yürekleri biraz soğutulur, ama mesele hem kısa hem de uzun vadede Türkiye’nin aleyhine bir durum alır. Evet onların PKK’nın siyasi ayağı olduğunu biliyoruz, ama bildiğimiz bir başka gerçek daha var, o da bu partinin bölgede büyük bir desteğe sahip olduğudur. Hadi HDP’yi kapattık, ya onları Meclis’e gönderen seçmenleri ne yapacağız? Onları da mı hapise atacağız?
Parti kapatmakla bir yere varılamayacağını en iyi Türk milleti bilir. Nitekim bugüne kadar kapatılan partiler saymakla bitmez. Bu meselenin çözümünden çok semptomlarla mücadele etmektir. Partinin birisini kapatırsınız bir başkası kurulur. Bunu hep gördük Türkiye’de. Parti kapatmanın çözüme yönelik olumlu hiçbir katkısı olmadığı gibi, terör örgütü için yeni bir istismar alanı açacaktır. Asıl yapılması gereken, HDP’yi terör örgütü ile arasına mesafe koymaya zorlayıp, asli görevi olan meşru siyasetin içine çekmektir. HDP içinde de bu arzuyu besleyen küçümsenemeyecek bir grup mevcuttur.
Terörle mücadele esnasında mutlaka kaçınılması gereken bir diğer husus da, her terör saldırısı sonrasında rakip partileri hedef gösteren açıklamalardır. Bunun ne terörle mücadeleye ne de ülkeye bir faydası olacaktır. Nitekim bu bir siyasi partinin değil, ülkenin meselesidir ve tüm partiler bundan muzdariptir. Rakipleri ötekileştici, hatta suçlayıcı açıklamalar hem hakkaniyetli olmaz hem de o partilere oy veren seçmenleri rencide eder.
Terörle mücadele sadece içerde olmaz. Mücadelenin bir de uluslararası boyutu vardır. Artık kendinizi dünyadan tecrit ederek bir meseleyi çözmeniz mümkün değil. Terörü destekleyen dış mihraklar deşifre edilirken, dünya kamuoyu da bilgilendirilmelidir. Bu da içeride birlik sağlandığı takdirde mümkün olur. İçeride herkesle kavga ederken dışarıda derdini anlamalarını beklemek biraz safça olur. İçeride birlik de, adil, demokratik ve şeffaf bir yönetimle mümkündür. Her ağzını açanın hain ilan edildiği, her başarısızlığın arkasında dış güçlerin arandığı, partizanlık ve yandaşlağın sıradanlaştığı, adaletin adamına göre işlediği, popülizmin geçerli siyaset olduğu ve her şeyden önemlisi halkının yarısının bir diğer yarısına karşı kışkırtıldığı bir ülkede birlik ancak hayal olur.
Ahmet Suat Arı
15 Şubat 2021