Sizin toplumsal birlikteliğinizi ne silahlar ne de paranın gücü yıkabilir. Sizi ancak düşündüğünü zanneden aklı ve kafası kiralık işbirlikçi güdükzadeler yıkabilirler. Ben bu tipleri ‘tasmalı güdükzadeler’ olarak tanımlamayı uygun buluyorum. Çünkü bu güdükzadelerin çok basit ve küçük çıkarlar karşılığında zihinleri fethedilerek her türlü işbirliğine müsait hale getirildikten sonra serseri mayın gibi sağda solda patladıklarına tanık olursunuz. Bunların tasmalarını biraz uzun tuttuğunuz vakit kuru bir aferin uğruna bile yapamayacakları kara propoganda yoktur.
Egemen güçler ve devletler “şaşkın sürü” olarak gördükleri azınlıkları kendi istikametlerine çekmek için işbirlikçi devşirmeler vasıtasıyla yönlendirmenin daha kolay ve daha verimli olacağının farkında olarak hareket ederler. Adam devşirmek nasıl mümkün oluyor veya bu işin mekanizmaları nasıl işliyor diye kafa yorulursa çok kolay olduğunu söyleyebilirim. Önemli yerlerde bulunmayı şehvet duygusu kadar arzu eden kişiler işbirlikçiliğe en yatkın ve en verimli olan kimselerdir. Bu kimseler hangi fikir ve ideolojiden olursa olsunlar düşünce kirliliği ve zihinsel bulanıklık geçiren kendi toplumunun çıkarlarını gözetemeyen insanlar olarak karşımıza çıkarlar. Devşirmelerin en tehlikelileri ise kendilerini toplum menfaatlerini kurmaya atanmış üstün nitelikli kişiler olarak görenleridir. O nedenle egemen güçlerle işbirliği yapmayı üstün bir meziyet olarak görürler. Bunlar hayal güçlerini kullanarak öyle söylemler geliştirirler ki kendilerini “insanüstü” ya da (Alman filozof F. Nietzsche`nin göklere çıkardığı ” üstinsan”) olarak işbirlikçiliği içselleştirirler. Böylece kendilerini sıradan insanlardan ayrıştırıp öteki konumuna koyarak ötekileştirir ve ben farklıyım havasına girerler. Bakın bu konuda ruhunu CIA’ya satanlardan birisi olarak bilinen işbirlikçi Arthur Koestler hatıratında durumunu “uluslararası çalıştığına inanan fahişe telekızlar gibiydim” diye açıklıyor.
Güdükzade devşirmelerin kendilerini ifade etmek için geliştirdikleri en can alıcı argumanları “özgün düşünme, sınırsız tartışma ve özgür eleştirme” söylemleridir. Bu savlarla bir yandan genleri değiştirilmiş besleme entellektüel olduklarını kamufle etmeye, diğer yandan da yoğun bakımda yatan beyin hastası marazı olduklarını gizlemeye çalışırlar. Toplumun huzurunda milli kahraman edasıyla konuşan bu besleme güdükzadeler, efendilerinin üflediği zurnadan çıkan nağmelerle çalıp söylerler. Bir tartışma ortamında kendilerine tanınan fırsattan istifade ederek edebiyat, kültür, sanat ve fikir hayatımıza katkıları inkar edilemez olan Necip Fazıl ve Nazim Hikmeti küçük görme cehaletine saplanır, Mevlana Hazretlerine bir saygı ifadesi olarak Hazret ünvanını kullanmayı uygun bulmazlar. Çünkü bu güdükzadeler özgün düşünür, özgür tartışır ve sınırsız eleştiri iddiasıyla kendilerini dev aynasında görürler. Üç kuruşa kurdukları internet sitelerinde kendi kendilerine övgüler yağdırarak sağa sola çamur atmayı önemli bir meziyet olarak kabul ederler. Geleneksel değer ve kıymetlerimizi küçümseyerek alay eder, toplumsal moral ve motivasyonumuzu bozmaya çalışırlar. Bunlar Rotterdam semt belediyesi ve daha başka yerlerde vukubulan siyasi gelişmelerle ilgilenmez, sorunların çözümü konusunda fikir de üretemezler.
İrdelemeye çalıştığımız bu güdükler davet edildikleri bir panelde edep ve haya düsturumuza uygun düşmeyen bir uslupla, şahsen benim Türk toplumuna hizmetlerinin en az otuz yılına şahit olduğum kanaat önderi ağabeylerini hayasızca eleştirmekten utanmazlar. Otuziki yıldır toplumsal çalışmalarını ilgi ve alakayla takip ve taktir ettiğim, dostum kardeşim dediğim ve kendisini Hollanda Türk toplumu adına bir şans olark gördüğüm insanı, insafsızca eleştirme cesareti gösterirler. Diğer tarafta otuz sene önce spor federasyonu başkanı olarak tanıdığım ve halen yaşlılar federasyonu başkanı olarak hizmetlerine devam eden diger bir ağabeylerine saygısızlık edebilirler. Yine meslek hayatının otuziki senesine tanık olduğum, toplumsal hayatımızı yazılı basın marifetiyle kayıt altına alarak tarihe not düşen meslek erbabı gazeteci ağabeyleriyle seviyesizce tartışabilirler.
Son günlerde Metro Gazetesi’nde kutsal değerlerimize saldıran bir yazı ile gündeme gelen malum bayanla ilgili söz söylemek icab edecek olursa, zat-ı muhteremenin kimlik ve kişilik sorunu olduğunu söylemek isterim. Akidesi bozuk malum bayanın durumu Pisikolojide ”kimlik ve kişilik bunalımı (borderline persoonlijkheidsstoornissen)” olarak tarif edilir. Yani klinik psikiyatrik bozukluklar vakası olarak görülür. Kendi kimlik ve kişiliğiyle barışık olmayan bu kimselerden başkalarının kıymet ve değerlerine saygı beklemek biraz safdillilik olur. Böylesi tipler sürekli Tanrı ve kutsal değerlerle çatışma içerisinde olurlar. Bunlara verilecek en etkili tepki, bu tür durumları ciddiye almadığınızı hissettirmektir. Siz önemseyip ciddiye almadığınız sürece tasmalarını ellerinde tutan efendileri de işe yaramadıklarının farkına varacak ve bir süre sonra kullanılmış paçavra gibi sokağa atacaktır.
Yaşadığımız tüm bu olumsuzluklarla ilgili önemli bir hatırlatmada bulunarak yazımı sonlandırmak istiyorum. Unutulmamalı ki dünya siyasetini yönlendirmek amacıyla kurulan ve faaliyetleri gizli tutulan Bilderberg ülkesi Hollanda’da yaşamaktayız. Bu kısa hatırlatmayla yetinerek Zübükzadeler başlıklı yazımda olduğu gibi, Güdükzadeleri konu alan bu yazımı da eleştirmek isteyenler olacağını tahmin ederim. Bilinmesini isterim ki; prensip olarak muhatap kabul etmediğim kişilerin bilgi kirliliğinin zirve yaptığı sosyal medya denen internet ortamında gerçekleştirecekleri eleştirilere cevap vermeyi uygun bulmam. Şimdiden yaklaşan Ramazan bayramınızı kutlar, izine gideceklere iyi tatiler dilerim.