İftira atarak insanları kandırıp imza topluyorlar
Geçtiğimiz ay Hollanda’daki bir yerleşim alanında , Süryaniler sözde soykırım anıtı dikilmesi için Belediyeye müracaatta bulundular, bunu kabul etmeyen Türk vatandaşları protesto etmek için bir yürüyüş düzenlediler ,Maalesef 350 kişiden fazla insan toplanmadı, hal böyle olunca Avrupanın diğer ülkelerinde bu tür anıt dikme işleri çoğalmaya başladı . Örneğin Belçikanın Brüksel şehrinde bir soykırım anıtı dikme olayına daha tanıklık etmekteyiz.
Belgesi olmayan bir suçlama şu şekilde:
Asur veya Arami soykırımı, Birinci Dünya Savaşı sırasında Osmanlı İmparatorluğu’ndaki Jön Türk hareketinin önderliğinde işlenen bir soykırımdı. Alman subayları ve tarafsız diplomatlar da dahil olmak üzere görgü tanıklarına ve medya haberlerine göre, 1915-1920 döneminde kuzey Mezopotamya’da yaşayan yüzbinlerce Süryani zorla tehcir edildi, aç bırakıldı ve öldürüldü.
Ermeni soykırım yalanı için yayın yapan internet sayfasındaki fotoğraflar Ermenilere değil Türklere aittir.
“Ermeni soykırımı olmuştur.” iddiasında bulunan Ermeni diasporasının dayandığı bir mahkeme kararı bulunmamaktadır. Aksine Malta’da yargılanan Türkler hakkında Kraliyet Başsavcılığı “takipsizlik” kararı vermiştir (Uluç Gürkan, 2015).
Kim Bunlar Maksatları nedir?
Fransa’da ilk Asuri Soykırım Anıtı dikildi
Gazeteci Atman, sözde soykırımın yavaş yavaş kabul edildiğini söyleyerek, “Fransa’nın Sarsel Kasabası’nda 2 ay önce ilk Asuri soykırım anıtı dikildi. Yakın gelecekte Irak’ta da Asuri-Süryaniler’in yaşadıkları bölgede Asuri soykırım anıtları dikilecektir. Almanya, ‘1915’ten biz de sorumluyuz, Ermeniler’den ve Süryaniler’den özür dileriz’ dedi. Almanya, Türkiye’nin de bunu takip etmesini istiyor. Almanya parlamentosunda 3 ay önce soykırım tasarısıyla ilgili bir karar alındı” şeklinde konuştu.
Ermeniler’in soykırımı kabul ettirmek için 80 yıldır mücadele verdiklerini anlatan Atman, “Biz Asuriler olarak son yıllarda başladık. Bu işin sadece Ermeni soykırımı olmadığı, Hıristiyan soykırımı olduğu konusunda Ermeniler’le ittifak kuruyoruz” dedi.
Geçtiğimiz aylarda İsviçre’de yapılan Sözde “Süryani Soykırımı” konferansının Viyana’dan sonra sırasıyla Brüksel’de, Berlin’de ve Londra’da yapılacağı öğrenildi.
Bu tür çalışmalara karşı çalışmamız yok
Geçtiğimiz yıl Amarikada gerçekleşen anıt dikme olayının perde arkasını hatırlıyalım Amarikada Californiadaki Vali Newsom 24 Nisan 2022 tarihinde sözde Ermeni soykırımın tanınması için girişimde bulunmuş olmasına rağmen hiçbir Türk yetkilisi bu konuda girişim yapmamıştır. Eğer ciddi bir girişim yapılmış olsaydı Newsom bu kararı alamazdı.
Son zamanlarda Ermenistan Cumhuriyeti yönetimi ve yurtdışındaki özellikle Rusya, ABD, Fransa ve Batı Avrupa ülkeleri, Güney Amerika ve Ortadoğu ülkelerinde faaliyet gösteren Ermeni diasporası liderleri “Ermeni soykırımının uluslararası alanda tanınması için gözle görülür biçimde baskılarını arttırmış durumdalar. Ermenistan hükümetinin iç politika malzemesi ve Ermeni diasporasının lobi faaliyetleri için önemli hedeflerinden biri haline gelen bu kampanya, çoktan ve uzun zamandır Ermeni-Türk ilişkileri çerçevesinden çıkmış durumdadır. Son derece tarihi, kaba iftiralarla dolu olan bu hedef adı geçen ülkelerde kendi amaçlarına ulaşmak için yapılan politik ve uluslararası hukuk baskıları sonucunda Türkiye ve Azerbaycan halkı için bir iftira olup bu halklara karşı kin ve nefreti körükleyerek ve düşmanlık duyguları kabartarak bu halkların güvenliğini tehlikeye atmaktadır. Bu sebeplerden dolayı “soykırımla (sözde “soykırım”) ilgili tüm gerçekleri ortaya koymak her vicdanlı ve sorumluluk sahi
Sözde “Ermeni soykırımını” kabul ettirmek ve akabinde ideolojiyi gerçekleştirme hedefleri açıktır. Sözde soykırım mitolojisi Ermeni devletinin aşamalı olarak bölgesel genişlemesi yolundaki önemli politik ve hukuk aracı olarak kullanılmaktadır.
Ermenistan’ın yayılmacı politikasının argümanı
Bu sözde soykırım uydurmasının stratejik hedefi Ermenistan’ın önde gelen “Daşnak” partisini yöneten ve parti safından cumhurbaşkanı çıkaran Ermeni diasporasının program belgelerinde ve diğer organizasyonların ideolojisinde açıkça yer almaktadır. Tüm bunlardan görünen o ki sözde soykırım mitolojisi, Ermeni devletinin aşamalı olarak bölgesel genişlemesi yolundaki önemli politik ve hukuk aracı olarak kullanılmaktadır.
Sözde Ermeni soykırımının tanınması Ermeni ideologların projesine göre Ermenistan’ın bölgesel olarak genişlemesi yolunda atılacak birinci adım olacak ve akabinde “Soykırımcı ülke” Türkiye’nin Ermeni projesine uygun olarak “işgal ettiği” bölgeyi “boşaltacak”tır. Bu amaç ABD’deki Ermeni milli komitesi başkanı Leo Sarkisyan’ın Amerika’da yayınlanan “Armenian Uikly” adlı gazetenin 21 Mart 1987 tarihinde yayınlanan demecinde açıkça itiraf edilmektedir. O demeçte: “Ermeni sorunu sadece soykırımın tanınmasından daha önemlidir. Bu önemli sorunların başında sırasıyla bölgelerin yeniden düzenlenmesi, tazminat, büyük devlet olma arzusu gelmektedir. Biz ancak soykırım tanındıktan sonra öteki maddelere geçebiliriz.” demişti.
Bu konuyla ilgili diğer bir itiraf da ABD’de aktif faaliyet gösteren ve önde gelen Ermeni partilerinin 4 Nisan 1987 tarihli beyannamesinde açıkça yer almaktadır: “Bugüne kadar bizim tarihi topraklarımızın yüzde 70%’i Türklerce işgal edilmiş durumdadır” ve “Ermenilerin bölgesel taleplerle ilgili mücadelesi daha başlangıç aşamasındadır”. Beyannamede büyük güçlerin “Soykırımı ve Ermenilerin bölgesel haklarını resmen tanınması” talep edilmekte ve “Ermenilerin bölgesel taleplerinin gerçekleşmesinde” desteklenmesi istenmektedir. Bu olay gösteriyor ki, Ermenistan bugüne kadar 1921 yılında imzalanan Türk-Sovyet sözleşmesini kabul etmemekte ve Türkiye’nin toprak bütünlüğünü tanımamaktadır.
Türk düşmanlığının vesilesi
Sözde soykırım tasarısını tanıtmak ve gündemde tutmak -ideologlarının hedefine göre- Ermeni teröristler tarafından 1973-1985 yılları arasında 70 Türk diplomatının öldürülmesi ve “Ermeni terörü” olarak adlandırılan ve ülkenin prestijini düşüren bu tür cinayetler uluslararası alanda insanların dikkatini başka tarafa çekmeye yarayacak ayrıca Daşnak Ermenistan’ı (1918-1920), Ermenistan SSCB (1920-1991) ve Ermenistan Cumhuriyeti (1991’den itibaren) gibi üç Ermeni devleti tarafından Azerbaycan Türklerine ve Azerbaycan’a karşı gerçekleştirilen katliam, toplu sınır dışı etmek ve terör cinayetlerinin kanıtlarını örtbas etmeye yarayacaktır. ABD’nin İstanbul büyükelçisi Mark Bristol, bağımsız Ermenistan’ın 1919-1920 yıllarında elde ettiği “kazanım”ları konusunda değerlendirme yaparken şöyle demektedir: “Son iki yıl içinde, Kafkas’ların Rus’lara ait bölgesinde kendi kendilerini yönetemediklerini mutlak bir şekilde gösterdiler, özelikle yönetimde ve hakimiyeti altındaki azınlık halklarına davranışlarında tamamen beceriksizlik sergilediler” Sonra devam ediyor: “Ben Ermenilerin toplam nüfusun yüzde 25%ini oluşturduğu ülkede bağımsız Ermenistan kuracaklarına inanmıyorum. Özellikle Ermenilerin kendi kendilerini yöneteceklerini hiç zannetmiyorum ve onların diğer halkları yönetmesine hiç izin verilmemeli. Eğer bu ülkenin herhangi bir yerinde herhangi bir halk kesimi Ermenilerin yönetimi altında olursa, onlar Ermenilerin tüm baskı ve zorbalıklarına tahammül etmek zorunda kalacaklardır”. İşbu tarihi tahminin tam olarak Ermeni-Azerbaycan ilişkilerindeki gerçeklikler için ne kadar doğru tahmin edildiğini alkışlamak için kelime bulmak zordur.
Sözde Ermeni soykırımı gündeme getirilerek “Pantürkizm tehlikesi”nin Rusya ve bölge ülkeleri için ne kadar tehlikeli olduğu tezini kanıtlamaktan ibarettir. Rusya’daki Ermeni Birliği başkanı Ermeni gazetesi “Azg”ın cari yılın 25 Nisandaki sayısında sözde soykırımı ile “Pantürkizm tehlikesini” bağdaştırmaya çalışıyor: “Türkiye devleti doğu, kuzey ve güney Kafkas Türklerini, ayrıca Güney Azerbaycan ve Orta Asya’daki Türk Cumhuriyetlerini Çin’in Doğu Türkistan bölgesine kadar kendi yönetimi altında birleştirmek gibi politik hedefleri yolunda coğrafikolarak tarihi gerçekleri kendi “yönleri” doğrultusunda çizme mahareti usta yazarları bile hayrete düşürür. Özellikle bu yıllarda Ermenistan’daki Azerbaycan nüfusu toplu göçe ve teröre maruz kalarak 1918 yılında 575 bin olan sayısı 1920 yılının başlarında 72 bine kadar düştüğü bu dönemde hangi “Bölgesel Pantürkizm programı” kastediliyor? Türkiye devleti özellikle 1915-1923 yıllarında Sevr anlaşmasına karşı mücadele ederken (Türkiye’yi 6 bölgesinin bölünerek işgal edilme planına) ve Türkiye aynı anda – Yunanistan, İtalya, Fransa, İngiltere ve Daşnak Ermenistan’ı ile savaşırken – ki bu ülkeler 1919-1920 yılları boyunca Türkiye’ye karşı ciddi biçimde savaşıyorlardı ve amaçları 2 Aralık 1920 yılında imzalanmış
Aleksandropol sözleşmesinde belirtilen kapitülasyon şartlarını yerine getirmekten ibaretti. Rusya dış işleri komitesi reisi Çiçerin’in 1920 yılının Aralık ayının ortasında yazdığı mektupta bu dönemdeki Ermeni-Türk ilişkileri hakkında değerlendirme yaparken şöyle diyordu: “Sovyet yönetimi, Ermenistan sınırının yönetimini şefkatli Türk askerine bırakmaktansa Daşnakçı yönetimin sınırda zorbalık yapmasına izin vermektedir”. 24 Temmuz 1923 tarihinde itilaf devletleri Lozan konferansında hukuki olarak Türkiye’nin bağımsızlığını, egemenliğini ve toprak bütünlüğünü resmi olarak tanımıştı
Haber:Sedat TAPAN