İnsanoğlu hayatı boyunca bilinçli yada bilinçsiz olarak sayısız iyi ve kötü şeyleri paylaşır. Yaşanan hayatı, yeri-göğü, içimize çektiğimiz havayı, derdi-dermanı, sorunu-çözümü, acıyı-sevinci, varlığı-yokluğu ve daha nicesini paylaşırız. Buna bölüşme, pay etme de deriz.
Anadolu insanının özünde olan paylaşmak, içimize silinmez bir şekilde yerleşmiştir. Bu değeri yurdumuz ettiğimiz Hollanda’da altmış yıl değil yüz altmış yıl geçse de bu öz değer değişmeyecektir. Bizim bu değişmez değerimiz Hollanda toplumunda kıymetli bir mirasımız olarak kalacaktır.
Geçtiğimiz Dünya Futbol Kupası maçlarında yurdumuz Hollanda futbol takımımızın maç heyecanını paylaşmamız, onunla yatıp onunla kalkarken; Fas futbol takımının turları birer ikişer geçerken, din kardeşlerimizin Hollanda’daki taşkınlıklarını da eleştirerek başarılarının coşkularını da paylaştık.
Hollanda futbol takımı elendiğinde onlarla birlikte üzüntülerini de paylaştık. Haliyle din bağımız olan çeyrek finale kadar gelen Faslı takımın sevincini paylaştık. Hepimizin duygularını dışa vuran Faslı futbolcu Sofiane Boufal’ın annesi Sahar Amarir annemizin mutluluk dansını da paylaştık. Bununla birlikte sömürgeci ülkelerin futbol takımlarının, sömürdükleri ülkelerin çocukları tarafından birer ikişer elendiğinde, mazlumiyetten doğan gururu ve sevinci de paylaştık.
Çocuklar deyince; bu kadar şeyi paylaştığımız bu dünyada, toplumumuzda az bilinen, öte yandan bizleri dini ve kültürel sebeplerden ikilemde bırakan “Evden alınan çocukların” ya gayrı müslim ya da Türk olmayan korumacı ailelere verilme sorununu ve ailelerin çaresizliklerini sizlerle paylaşmak isterim.
Tabii ki sorunu dillendirirken, çözümü aynı tutarlılık ve hoşumuza gitmese de cesaretle dillendirmesi gerek. Çuvaldızı başkasına iğneyi kendine batırma özeleştirisini yapmak misali.
Hollanda İstatistik Bürosu CBS’in verilerine göre 2022’de toplam 1.675 çocuk zorunlu evlerinden alınmıştır ve koruyucu ailelerin evine yerleştirilmiştir. Bu çocukların maalesef %2’si Türk kökenli çocuklar. Sorun bu kadar hassas! Çözümü şimdilik bizde olmayınca (Türk ya da İslami hassasiyeti olan Müslüman koruyucu aile olmaması ya da yeterli olmaması nedeniyle) ister istemez -kurumlar tarafından çocuğun faydası doğrultusunda evden çıkarılması zorunlu olunca mevcut Hollandalı koruyucu ailenin yanına çocuğu yerleştiriyor.
Burada konu ya da dile getirmeye çalıştığım durum bir çocuğun Hollandalı bir ailenin yanına yerleştirmesi değil. Hollandalı koruyucu ailelerin, bizim inancımızdaki ve kültürümüzdeki hassasiyetleri haiz olmalarını beklemek çok ütopik olur. Bu sebeptendir ki toplumumuzda haklı olarak çocuğun din ve kültür erozyonuna uğradığı korkusu mevcuttur.
Şimdi çuvaldızı geçip iğneyi kendimize batırma zamanı. Din ve kültüre bu kadar hassasiyeti olan toplumumuz bu sorunun çözümünde katkı sağlamakta çok da istekli değildir. Çocuklarımıza böyle bir zaruriyet doğduğunda kesinlikle ‘biz amasız şunsuz bunsuz’ kendi koruyucu ailelerimizin olması gerek. Buradan çağrım eğer gerçekten bu sorunu dert ediyorsak her ortamda dillendirmemiz ve gerekeni yapmamızdır.
Konu sorunlardan açılmışken uluslar arası sözleşmelerden doğan haklarımızı bile savunamıyoruz. Örneğin 1963 yılında Türkiye ile şimdiki yurdumuz Hollanda dahil tüm Avrupalı ülkeleri ile yapılan vize anlaşması (Ankara Anlaşması) adı altında Türkiye ve Avrupa Birliği arasında imzalanan Turkish Businessperson Visa’dır.
Bu anlaşma Türk vatandaşlarının iş ve yatırım yolu ile oturum, vatandaşlık ve çalışma izni almasını büyük kolaylıklar ve ayrıcalıklar ile mümkün kılıyordu. Bu kazanım oportünist siyasi figürlerin ortaya çıkmasından ve konjonktürel siyasi soğuk rüzgarlar sebebiyle ortadan parça parça kaldırılıyor. Geçtiğimiz 1 Ocak 2023’ten itibaren aile birleşimi başvurularında uyum sınavları biz Türklere de zorunlu olacaktır. Yasalaştırılan bu madde Ankara Anlaşması’na aykırı olduğundan Türk toplumu adına hakkımızı savunmak için yola çıktığını gözlemlediğimiz Avukat İsmet Özkara, Hollanda devletini “Ankara Antlaşması”na uymadığı için Avrupa Komisyonuna şikayet etmek için bir imza kampanyasına başlatmıştır.
Kampanyanın bir anlam kazanması için 50 bin imza gerekmektedir, Hollanda’da yaşayan 500 bin Türk’ün sayısına baktığımızda bu ‘ulaşılamayacak’ bir rakam değil. Her şeyde olduğu gibi bizde yine maalesef bol bol laf bol bol hava cıva; sonuç on bin imzayı bile toplayamamak.
Bizler böbürlenerek kocaman kocaman laflar ederiz, “Biz Türkler Hollanda’da 500 bini aşan nüfusumuz var, iş dünyasında şu kadarız ve şöyle cirolarımız var, sayısız sivil toplum örgütlerimiz var” vesaire, vesaire. İş icraata gelince hepsini bir araya toplayınca sorunların çözüm noktasında koskocaman boşlarla dolu bir resim ortaya çıkıyor.
Tarihte bir siyasetçinin seçim meydanında söylediği söz “sapla tane” konusu; bu söz tam da günümüz biz Türkleri söylüyordu. Onun için ben de bu söze bugünkü Hollanda’daki Türk toplumumuza göre uyarladım “sapımız çok, tanemiz bir o kadar az”. Bu kadar yıldır burada yaşayıp yukarıda yazdığım nicesellerimize bakınca bu tür müştereklerde ortak sorunlarda bir araya gelmememiz, ortak olan ne varsa paylaşamamış olmak bana, zihnime çok acı veriyor.
Toplum önündeki insanlar -ben de içinde olduğum- bol bol resim çekip orada burada paylaşarak iş yapıyor gibi görünmemiz saçma ve anlamsız. Tabii ki görevini hakkıyla yapan az da olsa çok şükür insanımız var. Onları buradan tenzih ediyorum.
Lütfen ortak sorunlarda müşterekte bir araya gelelim bizler yukarıdaki Ankara Antlaşması’ndan doğan hakkımız konusundan kesinlikle dil öğrenilmesine karşı değiliz, bilakis mutlak öğrenilsin. Kazanılmış haklar bir kere alınmaya başlanırsa ve tepkimiz ortak bilinçle bezenirse gelecek vadedeceği aşikardır. Bir imzadan ne olur fark etmez falan demeyin! En azından safınızı belli edin ve o elli bini imzayı bir an evvel kolayca bulalım.
Bir olun, birlik, güç olun!
Ekte kampanyanın imza linki bulacaksınız.
https://geenherinburgering.petities.nl/
Sağlıkla esenlikle kalın.