“Ne hatır biliyorsunuz, ne gönül! Ne insanlık biliyorsunuz, ne kardeşlik!”
Yaşar Kemal
Bir kalem dünyayı değiştirme umudunu, ya da dünyanın can çekişmesine sebebiyet veren yarasına merhem olma niyetini aldıysa ne yazmalıydı? Hangi kavramlarla hangi soruna dikkat çekmeliydi? Ya da hangi karanlığı delip hangi bulanıklığı aydınlatmalıydı?
Tabii çok ciddi iddialar bunlar, hangi yazar hangi yaraya merhem olabildi ki;ya da hangi kavramlar içinde yaşadığımız istikrah buhranları ortadan kaldırdı diye mızırdandığınızı buradan duyabiliyorum.
Elbette somut bir değişikliğe sebebiyet vermeyeceğini gizliden gizliye kendine itiraf etmiş olsa bile, bilimum kalemimin muhatabını düşündürme niyetini aldığını söyleyebilirim.
Merhaba! Basmakalıp cümlelerden dem vurmaya gelmedim ama tanıdık bilindik bir trajediye atıf yapan bir yazarın mısralarıyla sızılı bir seyre çıkmak isterim sizinle:
Adına insanlık deniyor şimdi
O kanı çekilmiş iskeletin
Kabil’i kör kuyuya gömen Habil hikayesi
Kardeşlik dediğin
Sahi, kardeşlik kelimesini ilk duyduğumuzda etimolojik manasıyla karındaşlık gelmiyor değilmi sizinde aklınıza? Kardeşliği nasıl hikaye ya da yaşanmışlıkla tanımlardınız? Habil ile Kabil üzerinden mi? Hz. Yusuf ile 11 kardeşi üzerinden mi? Ya da insanlık tarihinde ilk ve yegâne olmak üzere, Resul-i Ekrem’in Medine’de Ensar ile Muhacirler arasında bir kardeşlik (muâhât) sözleşmesi akdettiğini ve tek tek her birini diğerine kardeş yaptığını hatırlıyor musunuz?Malumunuz üzere bu kardeşlik sözleşmesinde insanların ırkı, rengi, kabilesi, soyu sopu değil, mü’min olmaları esas alınmıştı.
Neyin gerçek kardeşlik olduğunu ya da nerede başladığını ifade etmek kolay olsa da, kimse tam anlamıyla gerçek kardeşliğin nerede bittiğini net ifade edemiyor..
Oysa sosyal münasebetlerimizin içerisindekiyalpalara, uçurumlara, şarampollere karşı yol emniyetimiz olacak kardeşlik bariyerleri kurulabilmeli.Gaflet, kasvet ve rehavet dünyasındanözlemle ve sebat ile kardeşliğe doğru çıkmalıysa yolumuz, bu yolda hangi kardeşlerimize sıranızı verirdiniz?
Metruk kardeşlere ne dersiniz? Kaderine terk edilmişler, cahiliyenin insafına terk edilenler. Ya da
meçhul kardeşler… Adsız-şansız, örselenmiş ligin hatta Avrupa ve Ortadoğu arasında tehdit unsuru statüsünde yaşayan ve en çok ta unutulmuşluğun gurbetindeyaşayanlar.
Ya da onlara çok uzak sayılmayan mehcur kardeşlerimiz. Tehcir, taciz mağduru yurtsuzlarımız…
Melül kardeşler, sistemin oluşturduğu çarpıklıkların gölgesinde kaderine terk edilmişlerimiz…
Yoksa elimizin altında, gözümüzün önünde kayıp giden kardeşlerde midir öncelik sırası?
Ya müstakbel kardeşler? Yozlaşan ve uzaklaşan nesiller? Babaların kavgasını sürdürmek zorunda olacak olanların, teşkilatların, grupların, cemiyetlerin ve cemaatlerin, hatta statların yuttuğu ve uyuttuğu kardeşler.
İdeolojik ve politik kavgadaki zayiatımıza değinmiyorum bile.Oysa ki, sınır üstü bir kardeşlik bilincine sahip olduğunu haykırarak hortluyordu her yeni iddia ve her yeni oluşum.
Aynı sofrada oturduğumuz, kimi zaman aynı hedef için yol yürüdüğünüz fakat şerit değiştirip şehvet ve şöhret üçgeninde savrulan kardeşlerimize, şerit değiştirirken gerimizde kalan adalet duygusunun hazımsızlıklarına ve hırslarına yenik düşüren kardeşlerimize ve kendimize nasıl bir yol bulacağız? Geri dönüşü olmadığını iddia ettiğimiz adressiz kardeşliğe bizi götürecek yol haritalarımızı bizim için kim çizecek..?