Yürümeyi henüz öğrenmiş, ama özgüven patlamasıyla annesinin elini tüm cesaretiyle bırakıp aniden piste çıkan çocuk, nasıl bir zincirin halkası olduğunun farkında değildi elbet. Belki de sadece ona yazılan senaryoyu oynuyordu. “Bir kelebeğin kanat çırpışı, dünyanın diğer tarafında bir fırtınaya sebep olabilir” yasasının kelebeği olarak, sadece kelebekliğini yaptı ve kanadını çırptı. Masal kahramanının gözlerini hastanede açmasına sebep olacağının farkında bile değildi oysa. Bir masaldı, burda ve buzda yazılan. Mukadder olan.
Soğuklar sıfırın altında 8 dereceye kadar düşünce, suyu ve denizi dizginleyenler ülkesi Hollanda’nın her şehrinde tabi’î ve sun’î buz pateni pistleri oluştu. Okulların, dersleri dahi iptal ederek öğrencilerinin sınıfça buz pateni haberlerini, bu sene ısıtmaya çalıştığımız evlerimizden izledik önce. Hollanda’da (neredeyse) tüm çocuklar yüzme dersleri alırlar. Ve ilk ayazda, soğuğu eğlenceye ve fırsata dönüştürerek ailece buz pateni keyfi yaparlar.
Ülkede buz pateni yarışları düzenlenir, buz pateni şampiyonları çıkar, rekorlar kırılır.
Elbette Hollandalı Türk olmak demek, yazın sıcağında Kayseri Harikalar Diyarı’nda buz pateni yapmayı öğrenip, kışın soğuğunda Utrecht Demiryolları Müzesi’nde ailelerin küçücük çocukları ile pistteki sportifliğine katılmak da demektir.
Zira dışarda akan hayatın somut gerçekliğine katılmak için entegrasyon masalı biraz da bunu gerektirir.
İki-üç yaşındaki yürümeyi dahi yeni öğrenen çocuklar, ayaklarına geçirdikleri patenlerle düşe kalka dahi olsa buzdan keyif alınacağını gösterirler. Hollanda ikliminin çocukları böylece, Anadolu ikliminin büyüklerine naif gülücükleri ile çağrı gönderirler sanki.
“Kızlar kahve içmez” ve “kızlar gülmez”in ciddiyet abidesi nesli temsilcileri, bu çağrıya içlerindeki küçük çocuğun büyük bir heyecan ve coşkuyla karşılık vermesine teslim olurlar. Masal bu ya, pistte artık hiç yetişkin kalmaz. Küçük çocukların, küçük kızların coşkusu, neşesi, gülücükler ve an’da oluşları ile büyülü bir zaman ve mekana birden ışınlanıverirler hep birlikte. “Bunu daha sık yapalım” diye düşünürler, sanki bir şeyleri telafi etmek istercesine. Genç bir delikanlı, “ne kadar hoş bir başlığın var” der hayranlıkla baktığı, Naruto temalı kırmızı kaplı kıza. “You look so happy and gorgeous” diye fısıldar küçük bir prenses annesine. Bir masaldır burda ve buzda yazılan. Üstelik ancak masallarda olur kırmızı başlıklı kızlar ve buza hükmetmeye çalışan prensesler.
Zira hayatın acı gerçekleri, içerde bilinçaltının soyut derinliğinde anlamlandırılmak ve şifalandırılmak için sembollerle katman katman bezenmiş bir masal ister.
Düşe kalka öğrenir Hollandalı çocuklar buz patenini. Düşe kalka öğrenirler hayatı. Cesaret ve azimle, pes etmeden. İklimin soğuğu mizaçlarına işlemiş annelerinin sıcak iklimlerin annelerine has boğucu ve felç edici merhamet ateşine ve girdabına düçar olmadan. Düşe kalka.
Yürümeyi henüz öğrenmiş, ama özgüven patlamasıyla annesinin elini tüm cesaretiyle bırakıp aniden piste çıkan çocuk, nasıl bir zincirin halkası olduğunun farkında değildi elbet. Belki de sadece ona yazılan senaryoyu oynuyordu. “Bir kelebeğin kanat çırpışı, dünyanın diğer tarafında bir fırtınaya sebep olabilir” yasasının kelebeği olarak, sadece kelebekliğini yaptı ve kanadını çırptı. Masal kahramanının gözlerini hastanede açmasına sebep olacağının farkında bile değildi oysa. Bir masaldı, burda ve buzda yazılan. Mukadder olan.
“Baş kırılır börk içinde, kol kırılır yen içinde kalır” derdi kadim bilgeler. Gerçi sosyal medya icad oldu olalı, artık kırık başlar da, kollar da, ayaklar da, kırıklar da ayan. Kimbilir, öyle de olması gerekiyor bazan.
Hollanda’da buz pateni yarışları düzenlenir, buz pateni şampiyonları çıkar, rekor kırılır.
Ayaz’ın keyfi çıkarılır, çocuklar özgüven kazanır, anneler masallarını yaşar, kol kırılır.