Geçen hafta pazartesi akşamı Amsterdam’daki ‘De Balie Tartışma Merkezi’nde bir program icra edildi. Program “Bizden Neden Nefret Ediyorlar” adını taşıyordu. Bu başlık, aynı zamanda yeni çıkan bir kitabın adıydı. Kitap, İslam ve Müslümanlar hakkında farklı yazarların yorumlarından oluşuyor. Yazarların bazılarının da katıldığı pazartesi akşamı programında, Utrecht Demokrasi Forumu Partisi eş başkanı ve akademisyen Paul Cliteur, Belçikalı aşırı sağcı ve İslam eleştirmeni Wim van Rooy ana konuşmacıydı. Masada Yeşil Sol Partili Meindert Fennema ve Arap dilbilimci Halim El Madkouri de yer aldılar. Salonda dinleyiciler arasında kamuoyunun yakından tanıdığı VVD’li (Hürriyetçi Liberal Partili) Frits Bolkestein ve İslamolog Jan Jaap de Ruiter da bulundu.
İslam tartışmalarında yeni dönem
Yıllardır özgürlükler, insan hakları, küreselleşme gibi konuların tartışıldığı
De Balie Merkezi’nde bir ilk yaşandı. Bu Merkez’de, Müslümanlar ve İslam hakkında da sayısız toplantı yapıldı. Ama son toplantı, Amsterdam’ın yakın tarihinde bir ilk oldu. Bugüne kadar Müslümanlar ile ilgili çok sert ve absurd tartışmalara şahit olunmuştur. Irkçı Parti lideri ve mensupları, İslam’ı aşağılayıcı, Müslümanlar’ı rencide edici cümleler kullanmışlardır. Ama ilk defa –konuşmacılar olmasa bile- dinleyiciler arasında ‘Müslümanlar nasıl deport edilebilir?’ ifadesi kullanıldı. Hollanda’nın, Avrupa’nın ancak %1 veya %2 oranında Müslümana tahammül edebileceği söylendi. ‘Deport işlemine öncelikle Müslüman liderlerden ve öne çıkanlardan başlanmalı’ denildi. Bu ifadeleri konuşmacılar sadece dinlediler. Böylece Hollanda’da İslam tartışmalarında yeni bir dönem başlamış oldu…
Ayırımcılık yapılmalı
İslam eleştirmeni Belçikalı Wim van Rooy’ın, İslam ve Müslümanlar’ı problematize etmesi üzerine salondan, ‘Peki çözüm nedir?’ sorusu geldi.
Rooy, gayet pişkin ve sakin bir şekilde: ‘Bir çok çözüm var. Bunlardan biri ayırımcılıktır‘ cevabını verdi.
Nasıl ayırımcılık peki?
Rooy’a göre; Yahudilik ve Hıristiyanlık suçsuz bir kültür olarak İslam’ın karşısına konulmalı. Yani Müslümanlar’a açıkca ayırımcılık yapılmalı.
Bir başka çözüm ise, ‘dini özgürlüklerin sınırlandılması’. Hatta Uluslararası anlaşmaların da gözden geçirilmesini konuşmacı Rooy. Evet Avrupa’da ‘Sayıları yirmi milyonu aşan Müslüman ile böyle mücadele edilebilir’ denildi.
Kristallnacht (*)
Amsterdam’da bu tartışmalar yaşanırken, çarşamba günü Gelderland İl Genel Meclisi’nde de bir başka ilk yaşandı. Irkçı parti PVV, ‘Bundan sonra alınacak her kararda, İslam Paragrafı açılmalıdır’ önerisinde bulundu. Müslümanlar olayı anlamadan, öneriye Yahudiler’den çok sert tepki geldi. ‘PVV’nin önerisi Kristallnacht’ı çağrıştırıyor’ ifadesi kullanıldı. Amsterdamlı avukat Gerard Sprong, ‘Bu öneriye, İslam kelimesi yerine Yahudi kelimesini koyun’ dedi. ‘Aklınıza 1935, 1936 yılları geliyor. O yıllarda da böyle başlamıştı’ diye devam eden Sprong, ‘Bu tür öneriler insanın kanını donduruyor’ dedi.
Evet, yazının başlığı insanı ürpertiyor. İnsanın canını da sıkıyor. Nereden çıktı bu başlık diye soruluyor? Çünkü gerek Kristallnacht, gerek Faşizm, Avrupa ve insanlık için utanç verici tecrübelerdir. Oysa yukarıda özetlemeye çalıştığımız gelişmeler, 21. yüzyılın başlarında oluyor. 1936 yılında değil, 2017 yılında. Ümit ve arzu ediyoruz ki, bu olaylar münferit olaylar olarak kalsın ve yayılmasın. Wim van Rooy gibilerinin sayısı artmasın. Müslümanlar da, toplumda İslam hakkındaki tartışmaların hangi ölçekte yapıldığını bilsinler, takip etsinler. Ama en önemlisi, tabiiki; Allah insanlığa ne 1938 yılında Almanya’da yaşanan Kristallnacht’ı ne de Faşizmi ve Nazizmi yaşatsın.
(*)Kristal Gece (Almanca: Kristallnacht), 9 Kasım 1938 gecesi Alman nazilerce, Yahudilere ait ev, iş yeri ve sinagoglara yapılmış kanlı ve ölümcül saldırıların adıdır.