Daha, Orta Doğu’daki olaylar bu kadar gündemimizi meşgul etmeden önce de Avrupa’nın en önemli on sorunu içinde İslam radikalizmi yer alıyordu. Avrupa ülkelerinden, müslüman gençlerin din için savaşmaya gitmeleri ‘cihadizm’ olarak sorunların ilk sıralarına yerleştirilmişti. Suriye, Irak ve bölgedeki son gelişmeler cihadizmi artık en başlara taşıdı. Zaten 11 Eylül olaylarından sonra hep sorun gösterilen müslümanlar ve (haksız) olarak İslam artık Batı’nın korkulu rüyası haline getirildi.
Ancak biz, Batı da yaşayan müslümanlar olarak biliyor ve iliklerimize kadar yaşıyoruz ki, belirli aralıklarla sanki planlanmış gibi müslümanların yaptıkları ya da sebep oldukları bazı olaylar bahane edilerek İslam dininin hep şiddeti telkin ettiği ve radikalizmi savunduğu algısı oluşturulmaya çalışıldı. Son süreç, yani bugün karşı karşıya olduğumuz gelişmeler de böyle bir algı oluşturmanın ürünü.
Durum böyleyken. En azından biz olaya böyle bakarken bu dine inanan bir birey olarak sürekli üzerimize düşen görevin ne olduğunu sorar olduk. Oysa inandığımız din ve aidiyet duyduğumuz medeniyet tarihte insanlığın huzuru ve yeryüzünde adaletin hakim olması yolunda bir çok imtihandan başarıyla çıkmıştı. ‘Vücudunun o kadar büyütülmesini ve cehennemde hiç bir ehli imana yer kalmamasını isteyen Hz. Ebû Bekir’, ‘suçsuz bir insanı öldüren tüm insanlığı öldürmüştür’ anlayışını öngören bir din anlayışı nasıl olur da yerini gözünü kırpmadan savunmasız insanları öldüren bir müslüman imajı insanlık gündemine gelmesine vesile olurdu.
Bu işte bir yanlışlık vardı ama… Sorular karşısında titreyerek kendimize dönmeliydik. Ve… Şanlı peygamberimiz ve tarihimizde yaşayan binlerce şahsiyetin örnek davranışı ve insan modeli bizi rahatlatıyor ve imdadımıza yetişiyordu…
Yine böyle Hollanda ve Avrupa’nın sıkıntılı bir süreçten geçtiği günlerde CDA’da siyaset yapan Kaya Turan Koçak bir istişare esnasında, Müslümanların imajını iyileştirme doğrultusunda ‘Kurban Eti Toplama Projesi’ fikrini ortaya atmıştı. Kurban Bayramı esnasında bir miktar et toplanacak ve ihtiyaç sahibi Hollandalılara gıda dağıtan kuruluşlara hibe edilecekti. Proje tutar mı? Tutmaz mı? Bir hayli tereddüt ettik ilk başta. Yedi yıl önce küçük ölçekli, sembolik de olsa başladık et toplamaya. Proje ya da bizim bu davranışımız Hollanda basınında büyük ilgi gördü. ‘Müslümanların bilinmeyen yüzü’, ‘şimdiye kadar neredeydiniz’ gibi başlıklar Hollanda basınının attığı başlıklar arasında yer aldı. Bıkmadan usanmadan devam edildi et toplama işine. Ve yedi yıl sonra Hollanda Diyanet Vakfı tüm şubelerinde yani ülke çapında bu etkinliğe imza attı. Vakfı tebrik ediyorum. Hollanda’da yoksullukla mücadele alanında çok önemli bir adım bu.
Projenin ikinci ayağı ise genelde toplumda kendini marjinal hissedenlerin devam ettikleri restoranlar olarak bilinen Resto van Harte kurumuyla ortak organize edilen yemekli programlardır. Bu programlarda bu yıl ‘İslam’ın bir başka yüzü’ adıyla Hoca Ahmed Yesevi’nin insan tasavvuru anlatılıyor. Bu insan tasavvuru, her türlü aşırılıktan uzak, insanı eşref-i mahlukat olarak gören bir dünya görüşüdür. İşte bize, Avrupa’da yaşayan ve bu medeniyete ait olan bireylere ve kurumlara bu dünya görüşünü anlatmak düşmektedir. Bu sadece bir medeniyetin propagandası değil aynı zamanda üzerimize farz olan insani bir görev, sosyal sorumluluk ve küresel misyondur. Bu davranışımız öncelikle müslümanları devamla korku içinde olan Avrupalıları rahatlatacaktır. Yukarıda da ifade edildiği gibi ‘suçsuz bir insanı öldüren tüm insanlığı öldürmüştür’ anlayışını anlatmak ve bunu asra idrak ettirmektir bizim misyonumuz. Bu bizim varoluşumuzun da bir gereğidir.