7 Nisan Cuma akşamı Amsterdam Tartışmalarının 52.’si gerçekleştirildi. Alışılmışın dışında farklı bir formatın uygulandığı tartışmada “Hollanda-Türkiye Diplomatik Krizinin etkileri ve bunu aşma yolları” ele alındı. Yuvarlak masa toplantısı şeklinde gerçekleştirilen Amsterdam Tartışmalarında Hollanda Türklerine hizmet etme gayreti içinde olan akademisyenler, STK temsilcileri, kanaat önderleri, yazar ve sanatçılardan oluşan bir grup katılmıştır.
Son yıllarda zaten oldukça hassas hale gelmiş olan Hollanda Türkiye ilişkileri, 11 Martta Hollanda’nın Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu’nun uçağına iniş izni vermemesi ve yine karayoluyla Hollanda’ya gelen Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Fatma Betül Sayan Kaya’ya da toplantı izni vermemesi ve bakanın zorla yurt dışı edilmesiyle krize dönüşmüştü. Bunun üzerine Rotterdam’da bakana destek için gelenlerle polis arasında arbede çıkmış ve polis orantısız güç kullanmıştı. Bunu takip eden günlerde iki ülke yetkilileri karşılıklı restleşmelerde bulunmaya devam edince 400 yılı aşkın diplomatik ilişkilerin ilk krizi ortaya çıkmış oldu.
Amsterdam Tartışmaları katılımcıları ortaya çıkan bu olumsuz durumdan oldukça rahatsız olduklarını ve bundan en çok Hollanda Türklerinin etkilendiğini ifade ettiler. Bu krizin mevcut sorunların çözümünü zorlaştırdığı gibi yeni sorunlara da yol açabileceği, hatta bunun etkilerinin daha şimdiden hissedilmeye başlandığını belirttiler. İki ülke toplumuyla birlikte yapılan faaliyetler mevcut atmosfer dolayısıyla ya iptal edilmekte ya da ertelenmektedirler. Bunlara en somut örnek her yıl Mayıs ayında düzenlenen Altın Lale Film Festivalinin Ekim ayına ertelenmesidir. Bu durum iki ülke arasında var olan bir çok ilişkide de kendini göstermektedir denilirken, özellikle turizm, ticaret, karşılıklı ziyaretler ve bilgi alış verişinin krizden olumsuz yönde etkilendiği de belirtildi.
Katılımcılar, Hollanda Türkiye diplomatik krizinin kendilerinin dışında geliştiğini, Hollandalı yetkililerin varsayımlarla hareket edip olayı gereksiz yere bu noktaya taşıdıklarını belirttiler. Bazı katılımcılar kriz sürecinde Hollanda Türklerinin hem kendi aralarında hem de yetkililerle oturup konuşması halinde krizin önüne geçilebileği mümkünken bu fırsatın değerlendirilemediğini ifade ederken, bazıları da krizin özellikle çıkarıldığını iddia ettiler. Katılımcılar ortaya çıkan bu durumdan her halükarda en çok Hollanda Türklerinin etkilendiğini ve her alanda zaten var olan ayrımcılığın bu gerginlikle daha da artıp, hayatın her alanına etki etmeye başladığının da altını çizdiler. Türklere yerli yersiz konuyla ilgili fikirleri sorulmakta ve beklenen cevap alınamayınca da olumsuz tavır takınıldığına şahit olunduğu söylenirken artık Hollanda Türkleri için alakalı alakasız her yerde sorulan “Erdoğan hakkında ne düşünüyorsun?” şeklinde tezahür eden yeni bir ‘sınav sorusu’nun söz konusu olduğu belirtildi. Bu durumun özellikle sosyal hayatta oldukça olumsuz tecrübe edildiği, ancak en olumsuz etkisinin ayrımcılığa sebep olmasıyla hissedileceği de katılımcılar tarafından ifade edildi. Hollanda Türklerinde şu an itibariyle bir tedirginlik, korku ve güvensizliğin hakim olduğu da ifade edilen bir başka husus oldu.
Hollanda Türklerinin adeta bir futbol topu gibi iki ülke siyasetçileri tarafından bir o yana bir bu yana savruldukları, siyasi çıkarlar uğruna kendilerinin feda ve istismar edildiği de bazı katılımcılar tarafından ifade edildi. İki ülke arasında ortaya çıkan gerginliğin özellikle popülist partilerin ekmeğine yağ sürdüğünü belirten katılımcılar, bu durumun etkisinin önümüzdeki dönemlerde bugüne kadar elde edilen kazanımların yeniden tartışmaya açılmasıyla daha net görüleceğini ifade ettiler. Nitekim daha şimdiden çifte vatandaşlığın aidiyet sorunu yarattığını ve haliyle kaldırılması gerektiği tartışılmaya başladı bile diyen bazı katılımcılar, Hollanda Türklerinin bir seçim yapmaya zorlandığı ve zorlanacağını ve bunun tamamen popülist kaygılara dayandığı da ifade edildi. Aidiyetin hukuki bir olgu olmadığı, tam aksine hissi ve kültürel bir olgu olarak yaptırımlarla etkilenemeyeceğini belirten bazı katılımcılar, yanlış olan bu tartışmanın sonlandırılması gerektiğini söylediler.
Katılımcıların üzerinde hemfikir olduğu bir başka husus ise 15 Temmuz darbe kalkışmasının Türk toplumun kimyasını bozduğu ve bunun yansımalarının her alanda hissedildiğidir. İki ülke arasında ortaya çıkan bu gerginliğin temelinde de bu kalkışmanın sebep olduğu öfke patlamasının yattığı ve bu durumun gençleri oldukça etkilediği de yapılan bir başka tespit oldu.
Öne çıkan bir başka tespit ise Türklerin diğer gruplara nazaran anavatanlarına daha fazla sahip çıktıkları ve büyük bir bölümünün Hollanda’daki sorunlarının Türkiye tarafından çözüleceği inancı ve beklentisine sahip olduklarıdır. Bu bakış açısının da Türklerin Hollanda’da kendi yağında kavrulabilen bir grup olmasını engellediği gibi kurumlaşma sürecini zorlaştırdığı belirtildi.
Bazı katılımcıların Türk toplumunun ciddi bir özeleştiri yapması gerektiğini söylemesi üzerine, bazıları kendimizi suçlayarak bir yere varamayacağımızı, yapmamız gerekenin güçlü ve zayıf yönlerimizi tespit edip ona göre hareket etmemiz gerektiğini ifade ettiler. Yıllar önce başlatılan ‘uyum başarısız oldu’ safsatasını ciddiye almamamız gerektiği, 400 bin civarında nüfusa sahip bir toplumdan 20 bin civarında girişimci çıkaran ve bunlarla 50 bin civarında istihdam sağlayan, her sektörde başarılı temsilcileri olan bir grubun uyumunun başarısız olduğunu iddia etmenin mümkün olmadığını belirten bazı katılımcılar, yapılması gerekenin top yekûn suçlamak yerine karar vericilerin dikkatlerinin sorunlarımıza çekilmesi gerektiğini de ifade ettiler.
Tartışmaya katılanların bu tespitlerinden sonra krizi aşma yönündeki düşünce ve teklifler dile getirildi. Toplantıya katılanlar 11 mart tarihinde başlayan ve yer yer devam eden Hollanda Türkiye diplomatik krizinin bir an önce ortadan kaldırılması yönünde sorumluluk almak istediklerini ifade ettiler. Hollandalı Türklerin bu ülkede yaşadığı ve geleceklerinin de burada olduğunu kabul ederek, bunun gereğini yapıp bu bilinçle çalışmalarına yeniden bir şekil vermelidirler denildi. Bizim durumumuzu her iki ülkenin de kabul etmesi gerektiği ve iki ülke arasında seçim yapmaya zorlanmamızın sorunların önüne geçmeye faydasının olmayacağı de belirtildi.
Hollanda Türk toplumu sorumluları hem Türkiye hem Hollanda karar vericileri, resmi ve sivil aktörleriyle yoğun bir ilişki ve diyalog içine girmeli ve onların dikkatleri kısır tartışmalardan çekilip toplumumuzun gerçek sorunlarına çekilmelidir diyen katılımcılar, bu bağlamda herkesin kullandığı dil ve ifadelere de dikkat etmesi gerektiğini ifade ettiler. İşe koalisyon görüşmeleri yapan dört partiye hem tartışmada dillendirilen konulara hem de genel sorunlarımıza dikkat çeken bir mektup göndermek suretiyle başlanabileceğini söyleyen katılımcılar, aynı minvalde bir mektubun da 16 Nisan referandumu sonrası Türk yetkililere de gönderilebileceğini belirttiler.
İfade edilen önerilerden birisi de Hollanda Türklerinin öncelikle kendi aralarında olmak üzere Hollanda kurum ve kuruluşlarıyla ortak çalışmalar geliştirmesi ve var olanların da artırılması gerektiği oldu. Her ne kadar ırkçılık ve islamofobi günden güne hissedilir derecede artsa da hala Hollanda halkının büyük bir kısmının sağduyu sahibi olduğu ve olumsuz havayı değiştirmek için muhtemel partnerlerin olduğuna vurgu yapıldı.
Katılımcıların tamamının hemfikir olduğu öneri birlikte çalışma kültürünün mutlaka geliştirilmesi gerektiği oldu. Bunun için pek mümkün olmadığı defalarca tecrübe edilen herkesi içine alan bir birlikten ziyade en azından asgari müştereklerini belirleyebilenlerin birlikte hareket etmesi gerektiğiydi. Şayet bu yapılabilirse hem karar vericilerin bizi ciddiye alıp düşünce ve önerilerimizi değerlendirmeleri sağlanabilir hem de bu ülkedeki fırsattan azami seviyede faydalanmış olunur dendi. Asgari müşterekler konusunda Hollanda ve Türkiye bazında büyük farklılıklar olduğu, Hollanda’daki asgari müştereklerimizi belirlemede pek bir sorun yaşanmadığı, ancak Türkiye söz konusu olunca bir türlü asgari müştereklerin belirlenemediği de bazı katılımcılar tarafından ifade edildi.
Birkaç katılımcı tarafından dile getirilen bir başka öneri ise, akademik çevrelere araştırmalar yaptırıp elde edilen sonuçları Türk toplumu temsilcilerinin de görüşleri alınarak hem kamuoyuna hem de karar vericilere sunmak yönündeydi.
Toplantı, Amsterdam Tartışmalarında ifade edilen tespit ve önerilerin, en kısa zamanda özellikle Türkiye ve Türkler hakkında Hollanda medyasında haber, yorum ve söyleşi yapan Hollandalı gazetecilerle yuvarlak masa toplantısı düzenleyerek paylaşılacağı Türkevi tarafından katılımcıların bilgisine sunulmasıyla sona erdi.