Tam da Türkler’in Hollanda’ya gelişlerinin 50. Yılını yadetmeye çalışıyorduk.
1964 – 2014 arasında, yani elli yılda ‘Nereden nereye geldik ?’ sorusuna cevaplar arıyorduk. ‘Hollanda’da gişimcilikte, siyesette iyi konumlara geldik’ diyecektik ki, feci bir siyasi katılım kazasıyla karşı karşıya kaldık. Kazada iki Türk kökenli milletvekilimiz ağır yaralandı. Hollanda Türk toplumu olarak yas içindeyiz.
Genelde bizim, ama Hollandalı vatandaşların da tercihli oylarını alarak, Sosyal Demokrat İşçi Partisi (PvdA)’dan meclise giren Tunahan Kuzu ve Selçuk Öztürk ne yazık ki, partilerinden ihraç edildiler.
Kuzu ve Öztürk’ü yol ayırımına getiren bir çok sebep var elbette. Ama ana sebep, aynı partiden Sosyal İşler Bakanı Lodewijk Asscher’ın Hollanda’daki dört Türk kuruluşu ile ilgili olarak yapılan araştırma sonuçlarına karşı gösterdiği tutumdur. Sözkonusu araştırma sonuçları sayın bakanı tatmin etmemiş olmalı ki, bakan bu kuruluşların 5 yıl süreyle takibe alınmasını istiyor.
Bakanın bu tutumu üzerine Kuzu ve Öztürk ‘Asscher müslümanları kucaklamalı!’ başlıklı bir bildiri yayınladılar. Ve böylece Bakan Asscher’la farklı düşündüler. Bu fikir ayrılığı sürerken, Türk ve Fas’lı gençlerin ‘IŞD üzerine düşünceleri’ konulu bir anket yapıldı ve sonuçlarının yayınlanmasıyla hem milletvekilleri Tunahan Kuzu ve Selçuk Öztürk’ün hem de Hollanda Türk toplumunun sabrı taşmış oldu. Güya, birinci araştırmada ‘Türk kuruluşlarının uyumu engellediği’, ‘Hollanda’dan ziyade Türkiye merkezli çalıştıkları’ gibi, Hollanda Türk toplumunu içinde bulunduğu topluma uyum sağlamayan bir toplulukmuş gibi bir algı oluşturulmaya çalışıldı.
Diğer taraftan, anket sonucunda, görüşülen 300 Türk gencinin %87 oranında IŞD’i destekledikleri sonucu çıkartılmıştı. Her iki araştırma sonuçlarından verilmek istenen mesaj, adeta Hollanda Türk toplumunu hedef tahtasına oturtuyordu. Güya Türk gençleri Suriye’ye gidenlere kahraman gözüyle bakıyor, radikalizmi destekliyordu. Tabii ki bu doğru olamazdı.
Sosyal Demokrat İşçi Partisi (PvdA) öyle bir noktaya geldi ki, Kuzu ve Öztürk’ten yukarıdaki konuları da içine alan parti görüşünü desteklediklerini beyan eden bir güven metnini imzalamalarını istedi. Sözkonusu imzayı atmaya yanaşmayan Kuzu ve Öztürk böylece partileriyle yollarını ayırmış oldu. Oysa bu parti onyıllardır Hollandalı Türkler’den yoğun bir şekilde oy alıyordu.
Örneğin Türkevi Araştırmalar Merkezi ve Amsterdam Üniversitesi IMES tarafından bu yılın Ağustos ayında Türk seçmenle yapılan bir ankete göre, Türkler hem yerel seçimlerde hem de milletvekili seçimlerinde yoğun bir ekilde Sosyal Demokrat İşçi Partisi (PvdA)’yı seçiyorlardı. Bunun bilinmesine rağmen Hollandalı Türkler’e bu anlamsız tavır ve tutumun anlamı neydi?
Neden Türkleri bir çırpıda silip atıyorlardı? Bu sorunun cevabını ileride mutlaka öğreneceğiz.
Uzun yıllardır siyasi katılım üzerine çalışmalar yapan ve zaman zaman bu konularda yazmaya çalışan birisi olarak, bu günlerde Hollanda Türk toplumunun karşı karşıya olduğu süreci, biz 2006 yılında yapılan milletveli seçimleri öncesinde yine yaşamıştık. Hem de seçimlere çok az bir süre kala. O zaman da hem Sosyal Demokratlar hem Hıristiyan Demokratlar, sözde Ermeni soykırımını kabul etmedikeri için, üç Türk kökenli milletvekili adayımızı listelerinden çıkartmışlardı. Haksızlık karşısında Hollanda Türk toplumu büyük çoğunlukla Demokrat “D66” ya oy vererek aynı partiden bir Türk kökenli Fatma Koşer Kaya’nın tercihli oylarla meclise girmesini sağlamışlardı.
Peki şimdi ne yapacağız?
Önce, ‘Hollanda siyasi partilerinde şansımız var mı? sorusunun cevabını bulmamız gerekiyor. Bu bağlamda, yıllardır siyasi katılım mücadelelerini türlü zorluklar içinde yerleşik partilerde vermeye çalışan ama bir şekilde hayal kırıklığına uğrayan ya da bu partilerden dışlanan arkadaşların feryatlarını yeniden düşünmemiz gerekiyor.
Ya yaşadığımız bu ve benzeri siyasi krizler bizi Hollanda siyasetinde daha üretken ve saygın olarak yerimizi almamızı sağlayacak, ya da her üç beş yıl da benzer siyasi depremleri yaşamaya devam edeceğiz.
Karar Hollanda Türk toplumunun.