Hollanda Türkleri kapsamında kurumsal hafızanın aktörlerini çoğaltmak mümkündür. Ancak, kurumsal hafıza deyince hemen aklımıza farklı alanlarda faaliyet gösteren gönüllü kuruluşlar ve Hollanda siyasetindeki mücadele gelmektedir. Gönüllü kuruluş ya da en yaygın bir şekilde kullanılan sivil toplum kuruluşlarını da etkinlik alanlarına göre çeşitlendirmemiz mümkündür. Diğer taraftan son otuz yılda edinilen siyaset tecrübesi de Hollanda Türklerinin kurumsal hafızası açısından tahlil edilebilir.
Kurumsal hafızanın en belirgin, ölçülebilir, tanımlanabilir şekli bilgi, belge, tecrübe olarak karşımıza çıkar. Bu çerçevede kurum ve kuruluşlarla birlikte, o kurumlarda görev yapanların bilgi ve tecrübeleri kurumsal hafızanın olmazsa olmazlarıdır. Buradan hareketle, Hollanda Türklerinin elli yıllık sosyal tarihi ve göç tercübesinde hayata geçirilen dernek, vakıf, klüb, cami, federasyon, birlik, cemiyet, komite, çalışma grubu kurumsal hafızanın birinci unsurunu teşkil eder. İkincisi de bu kurumlarda yöneticilik yapmış, gönüllü çalışmış kişilerdir.
Hollanda Türkleri kapsamında kurumsal hafızanın aktörlerini çoǧaltmak mümkündür. Ancak, kurumsal hafıza deyince hemen aklımıza farklı alanlarda faaliyet gösteren gönüllü kuruluşlar ve Hollanda siyasetindeki mücadele gelmektedir. Gönüllü kuruluş ya da en yaygın bir şekilde kullanılan sivil toplum kuruluşlarını da etkinlik alanlarına göre çeşitlendirmemiz mümkündür. Diǧer taraftan son otuz yılda edinilen siyaset tecrübesi de Hollanda Türklerinin kurumsal hafızası açısından tahlil edilebilir.
Kurumlarımızın ne kadar kurumsal olduǧu ayrı bir tartışma konusu olsa da, biz, kurumsal hafızanın ana şartlarından olan ‘bilgi’ ve ‘tecrübe’yi merkeze almak istiyoruz. Bunun için, Hollanda’da 1974 yılında kurulan ilk Türk teşekkülünden günümüze aktarılan, ulaşan, arşivlenen, kayıt altına alınan bilgi ve tecrübe, kurumsal hafıza açısından önem arzeder. Bu alanda Türkler olarak, kurumsal anlamda bir çalışma yaptıǧımız söylenemez. Amsterdam’daki Uluslararası Sosyal Tarih Enstitüsü, ki sol ve marksist hareketlerin çalışmalarının arşivlendiǧi kurumu saymazsak, elle gösterebileceǧimiz bir çalışma yoktur. Hatta, dernek, vakıf, federasyon ve diǧer kurumların, istisnalar hariç kendi faaliyetlerinin bile sistemli olarak raporu yayınlanmamıştır.
Gönüllü kuruluşların gerçekleştirdikleri faaliyetlerin üç ana süreci vardır. Bunlar, faaliyetin düşünülmesi ve hazırlanması, uygulanması ve sonucunun duyurulması, yani rapor edilmesidir. Her üç ayrı süreç ayrı ayrı managementleri gerektirir. Bir faaliyetin hedefine ulaşması adım adım bu süreçlerin takip edilmesiyle mümkün olur. Kuruluşlarımızın en zayıf oldukları süreç üçüncü süreçtir.
Yani sonuçların geniş kitlelere ulaşması, arşivlere girmesi, tarihe not düşülmesdir. Bu süreç iyi işletilirse, ‘bilgi’ ve ‘tecrübe’ bir sonraki yöneticilere ve kuşaklara aktarılmış olacaktır.
Gönüllü kuruluşlarda yer yer görülen bir başka özellik ise, yönetime yeni gelenlerin önceki yönetimin bilgi ve tecrübelerine ihtiyaç duymamalarıdır. Tenezzül etmemeleridir. Bilgi ve tecrübenin devralınması yerine, aynı olayların bir çoǧunu kendilerinin yaşayarak tecrübeyle elde etmeye meyletmeledir. Oysa, yılların tecrübesi, kazanılan uzmanlık, oluşan bilgi devralınmalı ve toplum için kullanılmalıdır. Yapılması gereken, devralınan bilginin üstüne yeni şeyler koymaya gayret edilmelidir. Bu mekanizma iyi çalışmayınca, yıllar heba olup gitmektedir.
Kurumsal hafızamızın önemli unsuru olan, yani gönüllü kuruluşlara yıllarını vermiş isimlere hakkıyla vefa gösterdiǧimiz söylenemez. Bırakın vefa göstermeyi, kimlerin oluşturduǧu belli olmayan dedikodularla bir çok şahsın yıpranmasına göz yummayı yeǧlemekteyiz. Oysa, yıllarını toplum işlerine vermiş büyüklerimizin yaşadıkları gelecek nesiller için sosyal tarih niteliǧindedir. Gönül ister ki, Osmanlı döneminde yaygın bir meslek olan vakanüvislik yeniden canlansın. Yani Hollanda’da günün ve zamanın olayları tespit edilsin, yazılsın ve arşivlere geçsin.
Gönüllü kuruluşlarımız ve kurumsal hafıza ile ilgili bir kaç vakıa özetle böyleyken, siyaset ve medya’da da pek fazla deǧişiklik yok. Otuz yıllık Hollanda siyaset tecrübemizde durduǧumuz nokta gözler önünde. Belki parlementoda Türk kökenli milletvekillerimizin sayısı eskiye göre daha fazla, ama geriye dönüp baktıǧımızda, Hollanda bakanlarının, milletvekillerinin toplantılarımızda yer alışını özlemiş durumdayız.
VVD’li İçişleri Bakanı Hans Dijkstal, PvdA’lı Kültür Bakanı Hedy d’Ancona, CDA’lı Kültür Bakanı Elco Brinkman, hatta başbakanlardan Ruud Lubbers, Jan Peter Balkenende Türklerin toplantılarına katılan ilk aklıma gelen karar vericilerdi. Adeta yıllar önce Hollanda Türkleri Hollandalı politikacılarla daha sıkı ilişkilere sahipti. Yıllarca Hollanda siyasetinde tecrübe sahibi olan Türkler şimdi neredeler? Onların siyaset bilgi ve uzmanlıklarından nasıl faydalanıyoruz? Hollanda siyaset hafızamızda neler var? Türkler Hollandalı siyasetçilerle aralarına duvar mı ördüler? Sorusu aklımıza geliyor.
Evet, kurumların ve toplulukların hayat parçası haline gelen kurumsal hafıza, özellikle bilgi ve elektronik çaǧında kaçınılmaz bir servettir. Bunun farkına varan gruplar, kurumlar ortaya koydukları eserlerde tecrübelerini başkalarıyla paylaşacaklardır.
Aynı zamanda eserleriyle gelecek nesillere bilgi aktaracaklardır. Konumuzun aktörleri olan gönüllü kuruluş yöneticileri ve siyasetçiler kurumsal hafızanın farkına varmalıdırlar. Yöneticilik ve siyaset yapmak güzeldir, ama gök kubbede hoş bir seda bırakmak daha da güzeldir.