Geçmiş olsun güzel vatanım Türkiye!

Ölüm varsa bu dünyada zulüm var
Hey Allah’tan korkmaz, sana bana ölüm var,
Ölüm varsa bu dünyada zulüm var…

Ahmet Gazi AYHAN

Anadolu’nun tarihinde onca acı, onca felaket olmuştur. 6 Şubat 2023 tarihindeki  deprem Anadolu’nun gelmiş geçmiş en büyük felaketidir, acısıdır. On binlerce can kaybımız, yüzbinlerce yaralı ve bu felaketten bir şekilde etkilen milyonlarca insanımız vardır.  Güzel vatanımın öncelikle bu on iline ve devamında tüm ülkenin her tarafına ateşin en büyüğü düşmüştür. Bu ateş öyle büyüktür ki binlerce kilometrede yaşayan bizleri de yakmaktadır.

Yüreğimdeki kor ateş bedenimi alevsiz yakmaktadır. Bu yazıyı kaleme alırken çok kızdığım, kelimelerin kifayetsiz kaldığı zamanlar olmuştur. Milyonların göz yaşları bu ateşi söndürmek yerine harladıkça harlamıştır. Ama hayat her şeye rağmen devam ediyor ve edecektir. Asıl önemli olan bundan ders çıkarabilmektedir. Aksi halde biz bu dersi öğrenene kadar bu ders devam edecektir. dersimize iyi çalışmalı bu sınavdan başarıyla geçmemiz gerekmektedir.

Yüce kitabımız Kur’an-ı Kerim’in Al-i İmran Süresi 185 inci ayetinde; “Herkes ölümü tadacaktır; yaptıklarınızın karşılığı size eksiksiz olarak ancak kıyamet gününde verilecektir. Kim cehennemden uzaklaştırılır da cennete konursa artık kurtulmuştur. Dünya hayatı zaten aldatıcı şeylerden ibarettir.” denilmektedir. Evet hayat da tek gerçek var ise o da ölümdür. Evet biz iman edenler inananlar bunu böyle bilir ve yaşarız. Hayatın son bulması kimi için çok erken kimi için de geç gelir. Bunun içinde biz inananlar; Yüce Rabbimizden ölümün de hayırlısını diler ve dua ederiz. Yaradan’a tevekkül etmeyi biliriz. Ancak tevekkül ederken de bütün tedbirleri aldıktan sonra, geri kalan her şeyi Allah’a, yazgıya bırakmak ve bu yazgıya boyun eğmek gerekir. Hz. Peygamber Efendimizin (s.a.s) bir sahabe ile geçen muhabbetindeki, kulaklara küpe olacak aşağıdaki cevabını unutmamak gerekir.

Sahabe Hz. Peygamber Efendimize; “Devemi bağladıktan sonramı tevekkül edeyim bağlamadan mı?” diye sorar. Peygamber Efendimiz dua niteliğinde olan şu cevabı verir. “Önce bağla, sonra tevekkül et” buyurur. Bu cevaptan da anlaşılacağı üzere tevekkül etmenin ön şartı tedbir almaktır. Biz Türkler ne kadar tedbir aldıktan sonra tevekkül ediyoruz acaba diye sormadan edemiyorum kendime.

Böylesi felaketlerle ne zaman karşılaşacağımızı tabi ki bilemeyiz. Burada bilinmeyen sadece felaketin olacağı zaman dilimidir. Ama böyle bir felaketin olacağı bilim aracılığı ile tespit edilen bir gerçektir. Bizlere düşen sadece gerekli tedbirleri almaktır. Unutulmamalıdır ki “Tedbir kuldan, takdir Allah’tandır.” Bu tür musibetlerden öğrenilecek çok şey, çıkarılacak çok şey vardır. Unutulmamalıdır ki bilim insanları yıllardır “Büyük İstanbul” depreminden bahsetmektedir. Her bir vatandaş bu konuda üstüne düşeni yapmalı ve gerekil tedbirleri almalıdır.

Jeolojik olarak en sıkıntılı kara parçalarından bir tanesi Japonya’dır. Günde ortalama Richter ölçeğine 4-6 arasında üç tane depremle karşı karşıyadır. Her yıl 1500’den fazla deprem olduğu bir gerçektir. Dünya’da yer alan aktif volkanların % 10’u bu bölgede yer almaktadır. En son ve en büyük depremle 2011 yılında karşı karşıya kalmışlar ve 25 bin civarına bir can kaybı gözlenmiştir. Ancak burada hayatını kaybedenlerin büyük bir bölümü deprem sonrası oluşan deprem dalgası adı verilen Tsunami’den kaynaklıdır.

Büyüklerimiz bizlere hep “ Bir musibet bin nasihatten iyidir.” Derler. Ancak görülen o ki biz bu musibetlerden ders çıkaracağımız yerde Japonlar bizlerden daha çok ders çıkarmışlardır. Unutulmamalıdır ki Türkiye coğrafyası da en az Japonya kadar deprem bölgesinde yer almaktadır.

Deprem gibi afetlere en iyi hazırlanan ülkelerden bir tanesi Japonya’dır. Japonlar yaşadıkları her afetten gerekli dersleri çıkarmış, derslerine çok iyi çalışmış ve tedbirlerini almaya hızla başlamıştır. Çıkarılan yasalar uyumun sağlanması, iş ahlakı ve etiğinin çocukluk yaştan itibaren bireylere verilmesi, doğal afetler hususunda her bireyin eğitimlerinin tamamlanması, halkın bu afetlerde ne yapacaklarının sürekli anlatılması bu çalışmalardan sadece bir kaçı olarak gözlemlenmektedir. Japon halkı büyük depremlerde bırakın bulunduğu yeri terk etmeyi, hiçbir şey olmamış gibi işlerine devam etmektedir. En küçüğünden en büyüğüne kadar depremle yaşamayı öğrenmişlerdir. Bu doğa olayını bir felaket olarak değil, hayatın bir parçası olarak kabul etmiş, tedbirlerini almış ve hayatlarına devam etmektedirler. Japon teknolojisiyle yapılan binaların yaşamış olduğumuz bu büyük felakette hiçbir zarar görmeden dimdik ayakta durduğunu hepimiz görmüş bulunuyoruz. Ve hepimizin gönlünden geçen keşke binalarımızın hepsi böyle olsa isteğidir.

Dünyada hiçbir ülke acıda, felakette bizim bir araya geldiğimiz kadar bir araya gelmemektedir. Bunu en son yaşadığımız bu büyük felakette de görmüş bulunuyoruz. Keşke acılarda felaketlerde bir bütün bir vücut olduğumuz gibi iyi zamanlarda da bir bütün bir vücut olmayı başarabilsek. İşte o zaman beklenen, özlenen Türkiye’ye kavuşmuş oluruz.

Bu davranış şeklini sergileyen milletin bir parçası olmak şahsıma hem gurur vermekte hem de beni mutlu etmektedir. Ne zaman ki bu büyük felakette olağanüstü zarar gören illerimiz nefes almaya başlar, damarında Türk kanı taşıyan tüm halkımız da o zaman nefes almaya başlayacaktır. Evet sizler gibi bizler de nefes almakta zorlanmaktayız. Üşümekten, acıkmaktan, susamaktan utanır olduk. Ne zaman ki sizleri ısıtırsak, doyurursak, susuzluğunuzu giderirsek o zaman mutlu olacağımızı, hayata kaldığımız yerden hep beraber devam edeceğimizi bilmenizi isteriz.

Evet, bizler sizleri binlerce kilometre uzaktan, yazılı ve görsel basın aracılığı ile takip etmekteyiz. Yurtdışında yaşayan bireyler olarak hiçbir ayrım yapmadan aynı güzel ülkem Türkiye’de olduğu gibi sizler için gerekli çalışmaları yapmaya başlamış bulunmaktayız. Bizler için önemli olan kimin neyi yaptığı değil birilerinin bir şeyleri yapmış olması önemlidir. Bizler ne zor günlerimizde ne de iyi günlerimizde ötekileştirmeden gerekeni yapmak istiyoruz. Bizler acının, felaketin anlatılamayacak ölçülerde büyük olduğunun farkındayız. Ama tek nefes olarak bu acının üstesinden dersler çıkararak geleceğimizden de zerre şüphem yoktur. Görsel ve yazılı basından bizlere aksettirilen olayların sorumlularını da Yüce Rabbime havale ediyoruz. Ne diyelim Allah ıslah etsin bunları.

Ülke olarak gördüğüm şu ki; yaşanan felaketlerden hiçbir ders çıkarmamış. Bunca zaman dersimize çalışmamışız ve halen aynı sınavlara tabi tutulmamıza rağmen bu sınavlardan geçer not almamış olmamız. Evet acılarda felaketlerde tek vücut olmayı başarıyoruz ama niye bunlardan dersler çıkarıp, gerekli tedbirleri alıp, güzel günlerde tek vücut olamıyoruz. Güzel ülkemin yaşamış olduğu en büyük felaketlerden bir tanesi de hepinizin bildiği gibi 17 Ağustos 1999 tarihinde meydana gelen ve binlerce güzel insanımızın hayatını kaybettiği Marmara Depremidir. Geçen 24 yıl içerisinde ne kadar dersimize çalıştık ve gerekli tedbirleri aldık acaba. Hiç dillendirmek istemesem de sanırım beklenen İstanbul depreminden sonra ne kadar tedbir aldığımızı göreceğiz. Umarım o zaman çok geç olmaz. Ülke olarak yaşamış olduğumuz bu iki büyük afette bizler sadece canlarımızı kaybetmedik. Bizlere hayat verecek olan doktorlarımızı, bize sağlam bina yapacak mühendislerimizi, gelecek kuşakları yetiştirecek öğretmenlerimizi de kaybettik. Kısacası nitelikli ya da niteliksiz yetişmiş canlarımız tedbir alamadığımızın  yüzünden yok olup gitmektedir.

Bilindiği üzere; Marmara depreminde  resmi verilere göre 17.480  canımızı kayıp ettik ve on binlerce yaralımız, yüzlerce engellimiz vatandaşımız oldu. Hepsinden öte onca yaşanmışlıklarımız büyük travmalar acılarımız oldu. Gölcük depreminden sonra alınan onca önleyici kararlar, deprem vergisi altında toplanan paralar hepsi rüzgâr misali esip gelip geçti. Sadece canımız yandığı anda bir tepki gösterip, acımız hafifleyince hepsi unutuldu gitti.

Yaşanan son felaketin ardından uzmanlar bir konuda hem fikirdi. Bina yapım işinde mevzuatımızın bir çok ülkeye göre çok iyi olduğuydu. Peki bu kadar iyi mevzuatımız varken daha bir iki yıl önce yapılan binalar niye yerle bir oldu. Burada hiç kimseyi töhmet altında bırakıp suçlamak istemem. Ancak, çarkın da nerede yanlış döndüğünün bulunması gerekmektedir. Yani zayıf halkaların tespit edilerek gerekli önlemlerin alınması geleceği kurtaracaktır. Biliyorum herkes için çok zor bir süreçtir. Öyle bir yılda beş yılda çözümlenecek bir mesele değildir. Ancak bir yerden başlanmalı ve geleceğe yatırım yapılmalıdır. Bu işlerin tek sorumlusu yoktur. Evi satan alan bireyden tutun da o evin yapılma aşamasındaki bütün kişilerin sorumlulukları vardır. En basit örnekle kaçak bina yapan vatandaş imar affı istemektedir. İmar affı ile birlikte kendisine bir mezar yeri satın aldığının farkında bile değildir. Ne zamanki felaketi yaşamakta akıl başa gelmekte ancak iş işten geçmektedir. Bu sadece basit bir örnektir.

Mesela yaşadığımız bu süreçte afetten etkilenen bölgelerde yüzlerce belki de binlerce yeni müteahhitler ortaya çıkacaktır. Yeni inşaat firmaları kurulacaktır. İnsanımız rant peşinde koştuğu sürece ve aceleci davranılarak sorunlar kökünden halledilmeyecektir. Önemli olan depremzede vatandaşlarımızın bir an önce bir ev sahibi olması değil, gönül rahatlığıyla girip oturacağı bir evi olmasıdır.

Bu felaketten çıkarılacak en büyük derslerden bir tanesi bu şiddette iki kere üst üste sarsılmasına rağmen yıkılmayan binaların yapım ve zemin özellikleridir. Hepimizin gıptayla baktığı bu binalar uzmanlar tarafından incelenmeli ve özellikleri tüm vatandaş ile paylaşılmalıdır.

Malum insanlara binlerce nasihat edersin kural korsun ve bu kuralları başta kendin ihlal edersin ve kural koyucuda kuralı uygulamaz ise kuralsız düzen olur. Başına gelmedik kalmaz.

Dere yataklarına ev yapmak kaçak ve müsaadesiz inşaatlar yapmak yaptığın inşaatlarda düzenli şekilde kurallara uyup uyumadığını bakmamak kontrol etmemek oda imar riskini çoğaltan ayrı bir etkendir.

Memleketimiz maalesef deprem bölgesi ve depremler olmaktadır. Evet biz bir Japonya gibi kendimizi depremlerden koruyamıyoruz çok sebebi var burada yazsak da hemen taraf sen susun busun derler ya da demeyelim bugün acımız var hem de büyük acımız var toplumumuz şu anda yaralarını sarması acılarına yaşaması ve bundan ders alması gerekir.

Allah bizleri bu felaketten en az hasarla kurtarsın ve gerekli dersleri almamızı nasip etsin inşallah.

Birde bir hususu daha sizlere bahsetmeden yazımı bitirmek istemiyorum. Sanıyorum yaşamış olduğumuz acılar insan olduğumuzu bize hatırlatmakta. Hollandalı ırkçı özgürlük partisi lideri Geert Wilders bile twetter hesabından bu olayın siyaset üstü bir konu olduğunu ve Türkiye’ye iyi dileklerini ilettiğini belirteyim.

Yüce Rabbimden; hayatını kayıp eden tüm vatandaşlarımıza rahmet, yaralılarımıza acil şifalar dilerim. Milletimizin başı sağ olsun, büyük geçmiş olsun canım ülkem Türkiye’m.

Esenlikle sağlıkla kalın.




Leave a Reply

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.

error: Content is protected !!
Haber her gün e-postanıza gelsin

Haber her gün e-postanıza gelsin

Yeni haberleri e-postanıza ulaştırmamız için mail adresinizi girmeniz yeterli.

You have Successfully Subscribed!