Şikayet etmeyi ne çok seviyoruz. Biz değil miydik, ” hafta sonu geldi” diye sevinen, yapılacaklar listesi uzayıp giderken, “zaman yetmiyor, dinlenemiyoruz” diye şikayet eden?
Her bir imkanımız ve lüksümüzün olduğu evimizde kalmak bu kadar mı sıkıcı da, çareler aramaya başladık. İlk fırsatta kendimizi dışarıya atmaya bahaneler aradık. Biz hala olayın ciddiyetini mi anlayamadık veya ne ile dans ettiğimizin farkına mı varamadık?
Bu virüs; sınır tanımıyor, Avrupa Birliği’ne üye değil. Başka ülkeye gitmek için vizeye ihtiyacı yok. Ne bayrakların, ne de insanların ten rengine göre ayrım yapmıyor. Hangi mevkidesin, kimsin, kimlerdensin umrunda değil. Çok insaflı! Mesela; bedenini topla, tüfekle işgal etmiyor. İki kaşıyın ortasına silah dayamıyor “sen düşmansın” demiyor. Oluk, oluk kan dökmüyor. Her hangi bir televizyon kanalında açıklama yapmıyor. Stratejisinin ne olduğu belli değil. Para istemiyor, toprak istemiyor…
Ne istiyor biliyor musunuz?
Sadece ellerimizi yıkamayı, lafta tedbirli olmayı değil. Duyarlı olmamızı, her türlü tedbiri almamızı, kurallara uymamızı, evimizde kalarak kendimizi ve insanları sevdiğimizi göstermemizi istiyor.
Durumun ciddiyetini anlamak için, illaki sevdiğimiz veya tanıdığımız birini kaybetmemiz mi gerekiyor?
Unutmayalım ki; bu günlerde Dünya’nın, tıpkı Korona gibi sınır ve hız tanımayan titizliğe ve duyarlılığa ihtiyacı var.