Unutmayalım ki zihin sağlıklıysa beden de sağlıklıdır. Tıpkı kayıt cihazı gibi işittiklerini hemen kopyalar. Biz sürekli negatif duyguları düşünür ve dile vurursak sonuç kaçınılmaz olacaktır. O yüzden yemek yiyor olmamız, ilk olarak bu duygular ile başa çıkma mekanizmamızdır. Bizi iyi hissettirmeyen duyguları savuşturmak için kullandığınız bir araç oluyorsa ve stresli, üzgün, kızgın, yalnız, bitkin hissettiğimizde buzdolabını açıyor ve önümüze geleni yiyorsak sorunlarımızın olduğu ve sağlıksız bir döngüde sıkışıp kalmışız demektir.
Eğer mutlu olmak istiyorsan mideni değil, duygularını doyurmalısın.
“Canım bir şeyler çekiyor. Oysa aç değilim ve az önce yemiştim.” Bu his hiçte yabancı gelmedi değil mi? Çünkü hepimiz bilir ve arada yaşarız.
Buzdolabını açar, önünde dakikalarca bekleriz. “Acaba ne yesem?” Diye o güzelim canımıza sorararız. Ama aradığımızı bir türlü bulamayız. Sonra kilere yönelir veya mutfak dolaplarını karıştırırız. Fakat “hah tamda canımın istediği bu” diyemeyiz. Gönül, daldan dala gezer. Çünkü seçiciyizdir. Canımızın çektiği de öyle meyve-sebze gibi hafif şeyler değildir. Abur cuburu tercih ederiz. “Çikolata mı, cips mi, kurabiye mi, pasta mı, mantı mı ne yesem” telaşına düşeriz. Bir aşerme, aniden başlayan yeme isteği ile belirli yiyeceklere yöneliriz. Özellikle karbonhidrat türevi, yağlı, şekerli, hamurlu gıdalar favorimizdir. Çünkü beynimizden gelen dürtü bu yöndedir.
Arayış içindeyken, yoğun bir gerilim varken, bir de bakmışız ki yemekle beraber mutluluk, huzur, haz duygusu ortaya çıkıverir. Yemeye başladığımızda da kontrolsüz bir şekilde, tabiri caizse arkamızdan atlı geliyormuşcasına yeriz. Sonrasında da ne mi olur! Suçluluk, kendimize kızgınlık, depresif duygular yoğunlaşır. Sonucun böyle olacağını bile bile, önceden tecrübe etmemize rağmen bir türlü yeme dürtüsünü bastıramayız. Ta ki midemiz şişinceye veya yiyecek bitinceye kadar.
Burada tahmin ettiğiniz gibi fizyolojik açlıktan (beslenme ihtiyacına bağlı acıkma) bahsetmiyorum. Tok olmamıza rağmen ara sıra yeme krizine girmemiz gayet normaldir. Fakat birçoğumuzun “evet ben de böyleyim,” dediği bu durum sürekli oluyorsa, yani fiziksel açlık değilse işte o zaman anormaldir! Ve bu anormal duruma da psikolojide “Duygusal Açlık,” deniliyor. Peki nedir bu duygusal açlık, sebebi ve sonuçları nedir?
İnsan vücudu bedensel, ruhsal ve fiziksel bir bütünü temsil eder. Fiziksel açlık; yaşamın sağlıklı olabilmesi ve devam etmesi için en temel ihtiyaçtır. Beslenme ihtiyacının karşılanması biyolojik gerekliliğin yanı sıra psikolojik yönden iyi olma hali için de büyük önem taşır. Duygusal açlık ise; bastırılmaya çalışılan duyguları doyurma ihtiyacından dolayı, negatif duyguların tetiklemesiyle ortaya çıkan açlıktır. Kişinin bazı besinleri o an fizyolojik veya sosyolojik gereksinim duymamasına rağmen duyguları bastırmak ve yatıştırmak için yemesine neden olan bir durumdur. Bazılarında da bu durumun tam tersi olur, iştahı kapanır. “Anoreksiya” ya sebebiyet verebilir.
Kontrol edilemeyen yeme davranışı bir süre sonra aşırı kilo alımlarına yol açar ve günümüzün en büyük sağlık sorunları arasında olan obeziteye dönüşebilir. Fiziksel görünümün yanı sıra psikolojik olarak da olumsuz etkilere sebeb olabilir. Yeme davranışının etkisiyle devam eden ve önüne geçilemeyen kilo alımıyla birlikte mutsuzluk ve bireyin özgüveninde zedelenmeler meydana gelebilir. Bu durum, sosyal ortamlardan uzaklaştırarak kişiyi yalnızlığa iter. Kendini toplumdan soyutlayan, yalnızlaşan kişinin yeme isteği daha da artar ve kısır döngü bu şekilde döner durur. Fiziksel aç olan kişi ise bedenini bilir. Vücut algısı sağlıklıdır. Kendine yabancılaşma duygusunu hissetmez.
Duygularımız, yiyecek tercihlerimizi bile yönlendirmektedir. Psikolojik olarak yaşanılan veya hissedilen eksikliklerin yerini yemek ile doldurma isteği, aslında bahsettiğimiz duygusal açlıktır.
Dolayısıyla “iyi hissettiren” yiyeceklere yönelme de kaçınılmaz olacaktır. Duygusal açlık ve fiziksel açlık benzer kavramlar gibi gözükse de birbirinden ayrıldığı noktaları bilmek ve bazı soruları kendimize sormak açlığımızın nerelerden kaynaklandığını bulmamıza yardımcı olacaktır.
Stresli olduğumda mı daha fazla yemek yiyorum?
Açken veya tokken midemin alacağı kapasitenin üzerinde yemeyi sıkça yapıyor muyum?
Kendimi daha iyi veya güvende hissetmek için mi yemek yiyorum? Örneğin; kızgın, sıkılmış, endişeli vb. olduğumda kendimi sakinleştirmek ve yatıştırmak için mi yiyorum?
Yemek benim için bir arkadaşlık görevi mi görüyor?
Yemek konusunda kendimi iradesiz ve güçsüz mü hissediyorum?
Stresli, gergin, mutsuz veya üzgün olduğum anlarda hangi yiyecekleri tüketme eğiliminde bulunuyorum?
Aşırı yağlı, kalorisi yüksek besinler ya da karbonhidratlı ve şekerli gıdalar tüketme isteğinde bulunuyorsanız fiziksel olarak değil, duygusal açlığınızı giderme çabasındasınız demektir. Bunun sebebide beynin anlık stresi azalmak için karbonhidrat ve yağlı besinleri kullanarak kandaki triptofan seviyesini yükseltip beyindeki serotonerjik (mutluluk hormonu) sistemlerdeki hareketliliği artırdığı içindir. Çünkü yiyecekler beyin kimyasıyla etkileşim halindedir. Yağ bakımından zengin besinler adrenal akışını etkileyerek stres düzeyinin düşmesini sağlarlar. Beynimizin anlık ödül olarak yeme davranışını durduramaması bu nedenledir. Çünkü beden ve zihin birbirinden ayrılmayan bir bütündür ve zihni doğru kodlamak çok önemlidir. Bilmemiz gerekir ki zihnimiz olumlu olumsuz ayrımı yapmaz. Ne söylenirse ona inanır. Beş yaşında çocuk kadar sade ve net bir dili vardır. Göreceli ifadeleri anlamaz.
Örneğin; fazla yemek yemeyi istemiyorum yerine ömrümün sonuna kadar sağlıklı yaşamayı hak ediyorum diyebiliriz. Unutmayalım ki zihin sağlıklıysa beden de sağlıklıdır. Tıpkı kayıt cihazı gibi işittiklerini hemen kopyalar. Biz sürekli negatif duyguları düşünür ve dile vurursak sonuç kaçınılmaz olacaktır. O yüzden yemek yiyor olmamız, ilk olarak bu duygular ile başa çıkma mekanizmamızdır. Bizi iyi hissettirmeyen duyguları savuşturmak için kullandığınız bir araç oluyorsa ve stresli, üzgün, kızgın, yalnız, bitkin hissettiğimizde buzdolabını açıyor ve önümüze geleni yiyorsak sorunlarımızın olduğu ve sağlıksız bir döngüde sıkışıp kalmışız demektir.
Sebebine gelince. Kendinizi yemek yemeden durduramamak, yediklerinizin farkına varamamak ve kontrol etmekte güçlük yaşamak, iç sıkıntınızı ve stresinizi yeme davranışıyla bastırma yolunu seçmek gibi davranışlar sık duyulan şikayetler arasındadır. Duygusal açlık, yemenin psikolojik boyutu olarak adlandırılır. İçgüdüsel dürtülerin etkisiyle ortaya çıkar. Geçmişte yaşanılan kötü duygular, ruhsal çalkantılar, bastırılan korkular, ergenlik dönemi, sevilmeme, değerli ve yeterli hissedememe, onaylanmama ve üstesinden gelinemeyen durumlardan kaynaklıdır. Birey yaşadığı duygusal boşluğu doldurabilmek için yeme davranışını alışkanlık haline getirdiği noktada bu davranışı öğrenmiş olur. Yaşanılan boşluğu, yeme davranışıyla doldurur. Stres kronikleşdiğinde, vücudunuz alarma geçerek yüksek seviyelerde stres hormonu olan kortizonu üretmeye başlar. Bu da açlık hissine yol açarak, aç olduğunuzu düşündürür. Örneğin; öfke, korku, üzüntü, kaygı, yalnızlık, kızgınlık ve utanç gibi rahatsız edici duyguları geçici olarak susturma gibi. Can sıkıntısı, yapacak bir şey bulamamak, boşluk hissi de sebepler arasındadır ve gidermek için yemek yiyor olabilirsiniz. Yeme bozukluğu sadece stresli veya kaygılı olduğunuz zamanlarda değil, aynı zamanda güzel duygular içinde mutlu olduğunuz ve kendinizi ödüllendirmek istediğiniz zamanda da karşınıza çıkabilir. Yapılan araştırmalarda yemek yapılan ortamlarda bulunmaları, yedirme-doyurma sorumluluğu içinde olmaları, hormonal dalgalanmaları ve duygusal olmaları nedeniyle kadınların, erkeklere oranla malesef duygusal yeme davranışına daha yatkın olduğu ortaya çıkmış.
Çoğu zaman anksiyete ve depresyonu da beraberinde getiren duygusal yemeden kurtulmanın en önemli yolu farkındalıktır. Duyguları sözel olarak ifade edebilmek, açlık sinyallerini ve vücudun tepkilerini dinlemeyi bilmek, yeme farkındalığını öğrenmektir. Çiçeklerin canlı kalması için yeterli su ve ışık almasına özen gösteriyoruz değil mi? Hatta konuştuğunuzda onların daha canlı ve bol çiçek açtığını da farkediliyor. Peki neden bunu kendi bedeninize de uygulamıyorsunuz? Onun da halinin hatrının sorulmasına, dinlenilmeye, ilgiye, alakaya ve konuşmaya ihtiyacı var. Bu şekilde bedeninizin ve duygularınızın uzmanı olup, kontrol edebilir, bilinçaltında ki duyguları etkileyerek, değişmesine yardımcı olursunuz. Özellikle yeme davranışının arttığı duygusal durumları fark etmek, nedenini irdelemek ve açıklığa kavuşturabilmek, problemin çözümü için en önemli adımdır. Size bu hissiyatı uyandıran duygu geçişlerini keşfetmelisiniz.
Savunma mekanizmalarınızın yetersiz kaldığı bu durumdan kurtulmak sizin elinizde olmakla beraber, bunun için tek başınıza mücadele etmek zorunda da değilsiniz. Duygusal açlığı dünya üzerinde yaşan tek kişi siz değilsiniz ve tedavi edilebilir olduğunu da unutmayın!
Tedaviye başlamadan önce ilk olarak rutinleşmiş beslenme ve eski alışkanlıklarınızı hatırlatacak her türlü olgudan kurtulmalı hayatınızdan çıkarmalısınız. Size zarar verdiğini düşünüyorsanız arkadaşlarınız veya işiniz de buna dahil. Çekinmeden gerektiğinde alanındaki uzman kişiden psikoterapi, davranış terapisi, düzenli egzersizler, psikolojik destek almanız faydalı olacaktır.
Sağlıklı bir yaşam dileklerimle, esen kalın.