Hollanda ve neredeyse tüm Avrupa’da Türk toplumuna yönelik hiç arzu etmediğimiz nahoş durumlar, diplomatik krizler yaşıyoruz. Müsebbibi olmadığımız halde, kendi irademiz dışında üretilen maduriyetlerin kurbanı oluyoruz.
İçerisinde yaşadığımız ülkelerle karşılıklı restleşmelere dayanan ve diplomatik tâmmüllere uymayan ilişkilerin ceremesini bizler çekiyoruz. En az 50 yıldır ilmek ilmek dokuyarak geliştirdiğimiz birlikte yaşama, komşuluk ve toplumsal ilişkilerin anlık öfkelerimize feda edilmesine engel olacak stratejiler geliştiremiyoruz.
Toplumsal aklın değil, maalesef toplumsal mühendisliğin emir ve direktiflerine rıza göstererek duygusal tepkilerle sokağa fırlıyoruz. Uzlaşı ve dialog kültüründen ırak, şimdilik kontrölümüzde tuttuğumuz öfke kabarmasıyla sokağa çıkmayı marifetten sayıyoruz. Keskin sirke küpüne zarar misalinde olduğu gibi, öfkemizin yönettiği toplumsal gazı almaktan başka bir işe yaramayacak işlerde mahir olmayı övünç vesilesi olarak görüyoruz.
Sosyal ilişkilerde okulda, işte, sokakta ve kamusal alanda nasıl bir maduriyetle karşılaşacağımızı şimdilik kestiremiyoruz. Lobicilik anlamında sokağa çıkmanın dışında olmayan gücümüzü abartarak mangalda kül bırakmıyor, savurdukça savuruyoruz. Eski bakanlardan Ömer Dinçer’in dış ilişkilerle ilgili söylediği siyasetçi ve diplomatik aktörlerin yönettiği algılardan doğan maduriyetin bedelini figüranlar öder gibi uyarıları dikkate almıyoruz.
Diğer taraftan göze girmek ve sadakatını ısbatlamak amacıyla vur emri verdim diyecek kadar, sadık tebâ zihniyetiyle hareket eden bir yerel yöneticinin Abutalib’in şahsi siyasi çıkarlarını korumak anlamında tezgahladığı oyunları bozmak çok mu zordu neden sorgulamıyoruz?
Birlikte yaşama ve birlikte yönetme iradesine uygun düşmeyen davranışlar seryileyen bir yerel yöneticinin sebep olduğu imaj kirliliğinin hesabının sorulmasını neden gündemimize almıyoruz?
Son seçimlerde aldığı oy oranını dikkate alarak demokrasinin çoğulculuk ilkesine uygun düşmeyen bir uygulamaya Rotterdam şehrini oy oranı 6% düşen PvdA partisine bir beledeyi başkanın yönetmesine itiraz edilmeyecek mi?
Rotterdam krizinde vur emri talimatını veren bir başkana güven duymadığımızı dile getiren kampanyalar organize ederek neden görevden alınmasını talep etmiyoruz?
İlgi ve alakamızı toplumsal aklın emrettiği uzlaşı ve dialog arayışına yönlendirerek duyguların değil, akıl ve mantığın uygun gördüğü ülkelerimiz arasında diplomatik ilişkilerin bir an önce normalleşmesine katkıda bulunmak olmalı.
Toplumsal gaza gelmeden öfkesine teslim olmayan, sokak ve şiddeti değil, huzur ve güven artırıcı faliyetler tercih etmeliyiz. Kendi iradesi dışında gelişen maduriyetlere itiraz ederek, diaspora kültürüne uygun yeni bir anlayış ve yapılanmalarla siyasi, ekonomik her alanda gücüne güvenerek harek eden bir toplum yaratmalıyız.