Sevgili Genel Yayın Yönetmenimiz İbrahim Karaman, bu ayki HABER’in manşetini, ‘BÜYÜK OYUNA ALET OLMA’ olarak düşünmüş. HABER yazarlarına gönderdiği notta da, ‘Burada doğmuş gençlerimiz ile Hollanda’da sorunsuz yaşamamıza rağmen, bizi hala ‘öteki’ olarak algılamaları ve buna göre hareket etmeleri ilginçtir. Suçu hiçbir şekilde kendilerinde aramayan, hep parmak gösteren bir yapı ile karşı karşıyayız. Yani, sorunu bizde görüp, çözümü ise bizsiz arayan bir yapı.’ diyor.
Anladığım kadarıyla, yönetmenimiz Karaman Hollandalılar’a çok kızmış ve okurlarına da ‘BÜYÜK OYUNA ALET OLMA’ başlıklı bir dosya sunmuş olacak.
‘Aaaah İbrahim ah’ diyerek başlıyorum yazıma.
Biz taaa 1976 yılında bu Hollandalılar’ın ne yediklerini ve ne içtiklerini yazıp durmuştuk.
Daha sonraları, ‘Hollanda’da bir tek demokrat yok’ diye çok iddialı eleştiriler yapmıştık.
Her toplum içinde olduğu gibi, bizim içimizdeki çürük elmaları bahane ederek, sadece çürük elmaları dizginleyecek yasaları hepimiz için çıkarmaya gayret etmişlerdir.
Bir zamanlar ‘Sen neymişsin be Hollanda’ diye övdüğümüz Hollanda, Glimmerveen gibi ırkçılara tek oy bile vermemiş Hollandaydı. Daha sonra, adının başında Prof. yazan Janmaat isimli adama Hollanda’nın yüzde biri oy verince, bu adam meclise milletvekili olarak girdi.
Girdi ama, mecliste hiçbir parlamenter bu adamın elini bile sıkmadı. İşte biz o zamanlar ‘Sen neymişsin be Hollanda’ başlığıyla övgü dolu yorumlar yazmıştık.
Peki sonra ne oldu?
11 Eylül bahane edildi ve İslamofobi çığırtkanlığı başladı. Bu çığırtkanlık tabii ki Hollanda’ya da sirayet etti. Aslında biz öyle zannettik. Aslında Hollandalı’nın gerçek yüzü ortaya çıkmıştı.
Azınlıklardan Sorumlu Bakan bayan Rita Verdonk, yabancılar aleyhine yasaları acımasız bir şekilde uygulamaya başlamıştı. Bu nedenle Rita Verdonk’a ‘Vicdansız Sabuha’ lakabını takmıştık.
Daha sonra Geert Wilders adlı bir horoz kafa çıktı siyaset arenasına. İnsanları beden görüntüleri ile aşağılamak ayıptır ama, benim çok ağır bir şekilde eleştirmek istediğim bu adama, saç modeli nedeniyle sadece ‘horuz kafa’ diye hakaret ediyorum.
Bunların ne naneler yediklerini, Hollanda’da yaşayan sizlere sıralamanın zamanı değil.
Sizler bunların yaptıklarını ve söylediklerini yakından takip ediyorsunuz.
Son gelişmeler
İçinde bulunduğumuz ay itibariyle çok önemli olaylar yaşandı. Paris’teki cinayetlerden sonra yapılan büyük protesto yürüyüşüne tüm dünya saygı gösterdi. Fransa’da Libery (Özgürlük) bayrakları açıldı. Biz de bu saygıya katıldık tabii. Fikir ve düşünce özgürlüğü bizim için de kutsaldır. Ama arkasından sorduk. Özgürlüğe bu kadar kıymet veren Fransa, ‘Ermeni soykırımı olmadı’ diyenleri ve antisemitik konuşanı neden hapse atıyor?
Bu yasa Hollanda’da da çıkacaktı.
Hatırlarsınız, Hollanda’da 22 Kasım 2006’da yapılan erken genel seçimler öncesinde, Ermeni diasporasının başlattığı kampanyanın sonucunda, iki ayrı partinin listelerinde yer alan üç Türk kökenli aday, seçim listelerinden çıkarılmıştı.Türk kökenli milletvekili adayları Erdinç Saçan,
Ayhan Tonca ve Osman Elmacı, Ermeni soykırımı iddialarını kabul etmedikleri için listelerden çıkarılmışlardı.
Düşünebiliyor musunuz, milletvekili olacak üç Türk kökenli aday, kocaman adamlar tarafından yuvarlak masaya çağrılıyor ve ‘Ya bu soykırım deklerasyonunu imzalarsınız, ya da adaylıktan atılırsınız’ diyorlar.
Peki nerede kaldı fikir ve düşünce özgürlüğü?
Şimdi, İslamofobi korkusuna karşı yeni önlemler alınmaya çalışılıyor. Kim bu korkulan insanlar? Aralarında bizim gençlerimizin de olduğu Müslüman gençler.
Hollanda devletinin derinde olanları anketler yaptırıyor. ‘Türk gençlerinin çoğunluğu IŞİD’e destek veriyor’ sonuçları ilan ediliyor. Sonra da bir Bakan çıkıyor ve ‘ 5 Türk Sivil Toplum Kuruluşu’nu 5 yıl takibe alacağız’ diyor. Bakan’ın söz ettiği kuruluşlar Hollanda yasalarına uygun bir şekilde kurulmuş derneklerdir.
Paris olaylarından sonra Avrupa ülkelerinde teröre karşı çok sıkı önlemler alınmaya başlandı.
Müslüman gençler için yaptırımlar getiriliyor.
İyi de bu yaptırımlar için karar alınırken, Müslüman gençlerden bir tanesi ile bile konuşulmuyor. İbrahim Karaman’ın dediği gibi, ‘Sorunu bizde görüp, çözümü ise bizsiz arıyorlar’.
Hollandalılar çok bilmişler ya: Her şeyi bizden iyi biliyorlar.
Bakın, en son bizden iyi bildikleri bir bir konuyla daha ortaya çıktılar.
Hollanda’daki en etkili 50 Türk’ü seçtiler.
Kim mi seçti?
Türkleri hiç tanımayan Milli Müze Müdürü gibi Hollandalılar.
Kimi mi seçtiler?
Bu ülkeye adlarını altın harflerle yazdırmış, adları Hollanda ile özdeşleşmiş Türkler’i kasıtlı olarak bir kenara atmışlar.
Buna kim mi ön ayak olmuş?
Yeşim Candan isimli bir hanımefendi.
Bu konuda çok ağır eleştirilerim olacak ama şimdi zamanı değil.
Sadece örnek olması açısından bu konudan söz ettim.
Şimdi, Hollanda’da Müslüman gençlerin radikalize olmamaları için önlem almaya çalışıyorlar. Bizim sivil toplum kuruluşlarından yararlanmadan alınacak olan önlemler de radikal olur.
Bu yorumu Mersin’de yazıyorum. Bakalım Genel Yayın Yönetmenimiz İbrahim Karaman bu konuyla ilgili dosya haberi nasıl işleyecek.
Ama Hollanda mercilerine tavsiyem olacak: Bu ayki HABER’i alın, tercüme ettirin ve okuyun. Eminim ki, bu dosya haberde öğreneceğiniz çok şey yer alacak.
*İslamafobi nedir?
Kelime ilk kez 1991 yılında kullanılmış olup 11 Eylül saldırılarıyla gündeme getirilmiştir. Bugün İslamofobi dendiğinde hem İslam dinini tanımaktan ve öğrenmekten kaynaklanan bir korku, hem de bu korkuya dayanarak Müslümanlara karşı ayrımcılık ve düşmanlık yapılmasının meşru görülmesi anlaşılmaktadır.
Tarihi kökleri İspanya’da Endülüs’ün İslam Devleti tarafından fethedilmesine kadar iner. Haçlı seferlerine asker devşirmek isteyen kilise mensuplarının yaptığı propagandalar ile fikir zemini Hristiyanlıka karşı tehditler ve tehlikeler üzerinde oluşturulmuş olan “İslamofobi”, Müslümanlar ile Hrıstiyanlar arasındaki ilişkilerin, tanışıklığın yaygınlık kazanması ile yüzyıllar içerisinde azalmış iken yaklaşık günümüzde yeniden popülarite kazanmıştır. Bu popülaritesinde Huntington’un ünlü “Medeniyetler Çatışması” makalesinde İslam’ı Batı için bir potansiyel düşmanlık odağı olarak lanse etmesinin önemli bir etkisi olmuştur.[5]
Özellikle 11 Eylül 2001 tarihinde New York’taki İkiz Kuleler saldırılarından sonra Batı dünyasında daha önceki yabancı düşmanı ırkçı eğilimlerden kaynaklanan yeni bir durumdur.