Avrupa Parlamentosu üyeleri 1979’dan beri tüm AB ülkelerinde doğrudan seçimlerle göreve geliyor. Parlamento’da ülkelere göre değil, parlamenterlerin ait oldukları siyasal gruplara göre resmi dağılım oluyor. AP’nin sekizinci seçimleri 22-25 Mayıs arasında gerçekleşti. Son olarak Lizbon Antlaşması (2009) ile değişen AB kurumsal sisteminde Avrupa Parlamentosu’nun yetkileri bütçe, yasama, icranın denetimi ve uluslararası anlaşmaların onayı alanlarında arttı. Bu nedenle son seçimlere AB ülkelerinde medya ve kamuoyu ilgisi nispeten daha fazla oldu.
Avrupa Parlamentosu 2014 seçimleri sonuçları Avrupa siyasetinde bir çok önemli eğilime ışık tutuyor:
Avrupa Birliği ve entegrasyon sürecini destekleyen gruplar 751 sandalyeli Avrupa Parlamentosu’nda üçte iki çoğunluk sahibiler.
Geri kalan üçte bir içinde Avrupa projesine çeşitli derecelerde şüpheci yaklaşan veya karşı olan siyasal akımlar var.
Sağ kanatta Avrupa şüphecisi, aşırı sağcılar özellikle Fransa, Macaristan, Danimarka, Finlandiya, İngiltere ve Yunanistan’da ise aşırı sol, Avrupa şüphecisi ve kemer sıkma politikası karşıtı Syriza ciddi oranda zemin kazandılar. Bununla beraber ortak bir Avrupa fikirlerinin olmaması, en temel konularda fikir ayrılıkları ve yalnızca “popülizm” ve “karşı olmak” üzerine kurulu siyasetleri nedeniyle grup olarak hareket etmeleri olası görünmüyor.
Ana akım partiler, merkez sağ EPP, sosyal demokrat /ilerici S&D, liberal demokrat ALDE sandalye kayıplarına rağmen bir önceki dönemdeki genel ağırlıklarını korudular. 2009 yılında yapılan son seçimlerde %43’lük katılım oranı ile 1979’dan bu yana tarihi en düşük katılıma sahne olan Avrupa Parlamentosu seçimlerinde durum çok değişmedi. 25 Mayıs’ta gerçekleşen seçimde de Avrupa çapında katılım oranı %43,09 oldu. Avrupa düzeyinde siyasi partilerin (EPP, PES, ALDE, Greens..) ortak aday belirleyerek Avrupa çapında kampanya yürütmesine ve bazı ülkelerde diğer seçimlerle beraber yapılmasına rağmen katılım oranında önemli bir değişiklik olmaması dikkat çekti. Yıllara göre Avrupa Parlamentosu seçimlerine katılım oranları şu şekilde:
Önümüzdeki beş yıl Avrupa Parlamentosu’nda merkez sağ ya da merkez sol çoğunluğun oluşma olasılığının olmaması nedeniyle ana akım gruplar (EPP, S&D, ALDE, Greens) arasında yapısal işbirliği görülecektir.
Avrupa Parlamentosu seçimlerinde Avrupa düzeyindeki siyasi partilerin ortak adayı olarak Avrupa Komisyonu başkanlığı için yarışan isimlerden muhafazakâr/merkez sağ EPP adayı Jean-Claude Juncker seçim ertesinde Avrupa Komisyonu başkanlığına en yakın aday olarak görünmektedir. Hemen seçimler öncesi ülkesi Lüksemburg’da yaşadığı sıkıntılı günler, popülaritesinin azalması ve Euro krizi ile özdeşleşmiş olmasının Juncker’in başkanlık adaylığı yolunda engel oluşturup oluşturmayacağı önümüzdeki günlerde ortaya çıkacak. Juncker bunun için Avrupa Parlamentosu oluştuktan sonra 376 sandalyelik mutlak çoğunluğu arayacak.
60 sandalye kaybına rağmen muhafazakâr EPP seçimi birinci parti olarak tamamladı ve kesin olmayan sonuçlara göre 213 sandalyeyi elinde bulunduracak.
Seçimi ikinci büyük parti olarak tamamlayan ve Türkiye’den CHP ve BDP’nin de üyesi olduğu PES (Avrupa Parlamentosu’ndaki grubu S&D) kesin olmayan sonuçlara göre 190 sandalyeyi elinde bulunduracak. Ortak adayı Martin Schulz ile elde etmeyi düşündüğü sonuca ulaşamadığı için hayal kırıklığı yaşasa da S&D, EPP ile arasındaki sandalye farkını 23’e düşürmüş durumda. Partinin beklenen atılımı yapamamasındaki etkenler arasında başarısız bir dönem ile siyasete veda eden grup başkanı Hannes Swoboda dikkat çekiyor.
…
Liberallerin İngiltere ve Almanya’da yaşadıkları açık yenilgiye rağmen kesin olmayan sonuçlara göre 64 koltuğu koruması bekleniyor ve yeni ittifaklar ve transferlerin olabileceği konuşuluyor.
Ülkelerden notlar:
- İtalya’da (sosyal demokrat PES üyesi) başbakan Renzi Avrupa Parlamentosu seçimlerinde hem %41’lik başarılı bir sonuç elde etti hem de seçimlere katılım oranı en yüksek ülkeler arasına girdi.
- Polonya’da Avrupa Komisyonu Başkanlığı için de adı sıkça geçen merkez sağdan (EPP) Başbakan Tusk’ın “the Civic Platform” u ile Avrupa şüphecisi Kaczynski’nin “Peace & Justice” arasında kıran kırana bir mücadele yaşandı.
- Almanya’da merkez sağ (EPP)’den Şansölye Angela Merkel’in partisi CDU yüksek bir sonuç elde ederken Alman sosyal demokrat Martin Schulz’un PES’in ortak adayı olmasının etkisiyle SDP bir miktar kazanım elde etti. Sonuçlar Schulz’un kampanyasının sonunda vurguladığı “Alman Avrupa Komisyonu Başkanı” mesajının Alman seçmen üzerinde büyük etki yaratmadığını parti aidiyetinin daha önplana çıktığını gösteriyor. Alman liberaller (FDP) büyük bir yenilgi yaşarken Alman Avrupa şüphecisi AfD’den 6 milletvekilinin Avrupa Parlamentosu’na girdiği görülüyor. Bu sonuçların koalisyon ortağı olan muhafazakâr ve sosyal demokratların Avrupa düzeyindeki üst düzey görevlerdeki Almanya kontenjanına nasıl yansıyacağını önümüzdeki dönemde göreceğiz.
- Yunanistan’da sosyal demokrat PASOK büyük bir yenilgi yaşayarak %8-9 oy aldı. Bunun ulusal düzeyde içinde bulundukları koalisyona da yansıması olası.
- İspanya’da Halk Partisi (PP) 2009’da aldığı %42’den %26’ya düşerken sosyal demokrat PSOE ise %39’dan %23’e düştü. İki parti 2009’da elde ettikleri sonuçlara göre 5 milyon seçmen kaybetmiş görünüyor.
TÜRKİYE AÇISINDAN ETKİLER VE ÖNERİLER
Avrupa Parlamentosu önümüzdeki dönem Türkiye için hem kendisinden kaynaklı hem de seçim sonuçlarının çıkarttığı tablodan kaynaklı olarak daha zor bir alan haline gelebilir. Hem aşırı grupların güçlenmesi hem de Türkiye’nin iç meselelerle fazlasıyla meşgul olarak Avrupa’daki gelişmeleri idrak edememesi nedeniyle dikkatli yönetilmesi gereken bir süreçteyiz. Sorunun sadece aşırı gruplar olmadığını aynı zamanda ana akım partiler içinde de Türkiye ile ilgili tartışmaların farklı bir yöne savrulduğunun farkında olmalıyız.
1. Türkiye dostları ve taraftarları demokrasi ile güçlendirilmeli.
2. Türk kurumları Avrupalı platformlarda, Avrupalı paydaşlar olarak etkili olmalı.
3. Avrupa Parlamentosu ile ilişkiler yeniden yapılandırılmalı.
4. Türk medyasında AB okur yazarlığı gelişmeli.
5. Türkiye’de müzakerelerin yönetim modeli elden geçirilmeli.
6. AB ile açılmasında herhangi bir engel olmayan üç başlığı açmalı.
7. Siyasal engele maruz olan AB müzakere başlıklarının açılması sebep değil sonuç olmalı.
8. Türkiye’de yeni bir Avrupa hareketi yaratılmalı.
9. Avrupa değişiyor, yenileniyor, Türkiye bu sürecin güçlü bir ülkesi olmalı.