Bir kaç aydır yazılarımda siyasi katılım ve siyasi etkinlik konusuna değinmekteyim. Her ne kadar on yıllık köşe yazarlığı dönemimde çok sık olarak siyaseti konu edinsem de, son bir kaç yazıya vesile olan, kurucu ve üyelerinin büyük bir çoğunluğu Türklerden oluşan yeni bir siyasi oluşumdur. Böyle bir oluşumun hem sayısal hesaplar, hem de bilgi ve tecrübe açısından hayat hakkı olmadığını iddia etmiştim. Böyle etnik temele dayanan bir parti yerine, mevcut partiler içinde etkin olunması gerektiğini savunmuş, partilerin bazı politikalarına kızıp çekip gitmek yerine parti içinde mücadele edilmesi gerektiği ve her parti içinda var olan yandaşlarımızla (siyasi partner anlamında) birlikte hareket edilmesi gerektiğine vurgu yapmıştım.
Konuyu iktidar ortağı CDA’ya getirmek istiyorum. Bilindiği gibi 9 Haziran 2010 seçimlerinde büyük bir hezimete uğrayan parti, koalisyon görüşmeleri esnasında ayrımcı ve ırkçı PVV’nin dışarıdan destekleyeceği bir azınlık hükümetinde yer alabileceğini meclis grup başkanı Maxim Verhagen’in ağzından dile getirmişti. Bu duruma parti tabanından gelen tepkiler üzerine 2 Ekim 2010 tarihinde olağanüstü kongreye gidilmiş ve üyelerin desteği istenmişti. Hollanda tarihinde görülmemiş bir ilgi gören kongre sonunda üyelerin % 68’i azınlık hükümetinde yer alınması yönünde oy kullanmıştı. Ancak % 32’lik muhalif grubun içinde partinin göz ardı edemeyeceği çok önemli şahsiyetler de vardı. Ruud Lubbers, Dries van Agt, Piet de Jong gibi eski başbakanların yanı sıra Ernst Hirsch Ballin, Ab Klink gibi bakanlar ve daha bir çok, parti için önemli şahsiyetler durumdan duydukları rahatsızlığı ifade etmişlerdi.
CDA içinde aktif olan Türk kökenli üyeler için bu şahsiyetler çok önemli yandaşlardır demiştim. Onların varlığı parti içi mücadele için çok önemli bir avantajdır. Parti terk edilince bu avantaj bir dezavantaja dönecektir. Nitekim 2 Nisanda yapılan kongrede PVV destekli azınlık hükümetine net bir şekilde tavır koyan Ruth Peetom parti genel başkanlığına seçilmiştir. Bu da demektir ki parti içindeki eksen kaymasına bir ince ayar yapılacaktır. Her ne kadar Hollanda’da siyasi liderlikle parti genel başkanlığı ayrı ayrı kişilerde vücut bulsa da, Ruth Peetom’un kendisini önemsiz bir konuma sokmak istemeyeceğini iddia edebiliriz. Onun genel başkanlığa seçilmesi, şimdilik vekaleten Maxim Verhagen tarafından yürütülen parti siyasi liderliği için de çok büyük önem arz eder. Bir emrivakiyle Maxim Verhagen lider olmasının önüne geçebilecek şahsiyetlerden birisidir Ruth Peetom.
Neden Ruth Peetom’a bu kadar güvendiğime gelince: Benim de üyesi bulunduğum Commissie Frissen’in önemli üyelerinde birisi Ruth Peetom’dur. Komisyon çalışmaları esnasında Müslümanların neden partiden uzaklaştığı sorusuna cevap arayan bir kaç kişiden birisidir. Bunun için benim teklifimle Türk ve Müslüman üyelerle özel bir toplantı tertip edilmiş ve Ruth Peetom da bu toplantının yönetimini üstlenmiştir. Halbuki orada telaffuz edilen konuların hemen hemen hepsi tarafımdan da rapor edilmişti, ancak bu görüşlerin sanki benim şahsi görüşümmüş gibi algılanmasını istemediğim için bir toplantı teklif etmiştim. O konuda en önemli desteği de Ruth Peetom’dan görmüştüm. Ayrıca 2 Ekim kongresi sürecinde birlikte hareket etmişizdir.
Ayrıca Ruth Peetom’um CDA’nın genel başkanı olmasıyla bugüne kadar sürüncemede kalan, ancak bizim için çok önemli olan İslam ve Müslümanların hem parti hem de ülke için ne anlama geldiğinin resmen ifade edilmesi yönünde çok önemli bir fırsat ortaya çıkmıştır. Önümüzdeki aylarda bu konuda ciddi mesafelerin kaydedildiğini siz Haber okuyucularıyla paylaşacağimdan emin olabilirsiniz.
Her zaman siyaset uzun soluklu bir uğraştır diyorum. Fevrilik, duygusallık ve populistlik belki kısa vadede başarı gibi algılanabilir, ancak uzun vadede bunlardan herkes zarar görür. Bunun örnekleri çoktur.