Birinci nesli düşününce aklıma gelen bir başka kavram da ‘vefa’dır. Vefa herhalde insanı insan yapan duyguların başında gelir. Biz, bugün at oynattığımız Hollanda’yı birinci nesilden hazır aldık. Onların attıkları temeller ve yaptıkları binalar üzerine faaliyetlerimizi devam ettirdik. Hollanda’ya yaşanan göçün ikinci on yılında oluşturulmuş kurumlarımız ve sonraki yıllarda açılan camilerimiz hep bu insanların eseridir.
Birinci nesli yani bizim Hollanda’da bulunmamıza sebep olan kuşağı ne zaman düşünsem hep heyecanlanırım. İçimi bir ürperti alır. Her nedense! Bu insanlar günümüzden elli yıl önce bir bilinmeze yolculuk yapmışlar adeta. Şimdi tahayyül edemeyeceğimiz zorluklar içerisinde var olma yok olma mücadelesi vermişler. Oldukları ve istedikleri gibi var olabilmenin şartlarını oluşturmak için bir çok alanda kurumlar ve organizasyonlara imza atmışlar.
Bizim nesil, yirmibeş yıl önce Hollanda’ya geldiğinde bu insanların oluşturdukları yapılar içinde kendisini buldu. Hiç yabancılık çekmedik tabiri caizse yeni geldiğimiz ülkeye… Ve aradan geçen yıllar içinde bu insanların bazıları aramızdan teker teker ayrılarak bize veda ettiler. Hayatta olanların da yaşları bir hayli ilerlemiş durumda. Acaba bu kayboluşlar mı içimi ürpertiyor, bilmiyorum.
Camide, sokakta, düğünde, dernekte bu insanların yerlerinde artık gençlerin olduğunu görünce, bize bahşedilen hayatın, bu dünyada varoluşumuzun sınırlı olduğunu hep hatırlamaktayım. İşte bize düşen, birinci neslin geride bıraktığı mirasa sahip çıkmak ve onları hayırla yadetmektir.
Birinci nesli düşününce aklıma gelen bir başka kavram da “vefa”dır. Vefa herhalde insanı insan yapan duyguların başında gelir. Biz, bugün at oynattığımız Hollanda’yı birinci nesilden hazır aldık. Onların attıkları temeller ve yaptıkları binalar üzerine faaliyetlerimizi devam ettirdik. Hollanda’ya yaşanan göçün ikinci on yılında oluşturulmuş kurumlarımız ve sonraki yıllarda açılan camilerimiz hep bu insanların eseridir.
Vefa borcumuz: bu iyilikleri, hizmetleri ve yardımları unutmamak, yani bu ülkede varlığımızı sürdürmek için oluşturulan kurum ve kuruluşlarda emeği geçen güzel insanları, o yıllarda gönüllü hizmet verenleri hayırla anmaktır. Çünkü bu insanlar, yani toplumun öncüleri işlerinin, aile sorumluluklarının yanısıra insanlara hizmet etmeyi kendilerine ülkü edinmiş insanlardır.
Sayıları ne yazık ki her dönemde azdır. Ve bu tip insanlar türlü zorluklarla karşı karşıyadırlar. Maddi zorlukların yanısıra, hep eleştirilirler. Önde oldukları için hep topun ağzındadırlar. Hata yapma şansları yoktur adeta. Nasıl günümüzde hizmet vermeye gayret eden bazı isimler, ortaya herhangi bir şey koymayan, sosyal konularda kafa yormayan insanlar tarafından zaman zaman acımasızca tenkit ediliyorsa, birinci neslin öncüleri de, o yıllarda aynı tenkitlere muhatap oldular, kimi zaman yalan yanlış dedikodularla karşılaştılar.
Birinci nesilde, topluma hizmet hayatımızın bazı renkli simaları hemen aklıma geliveriyor. O yıllarda sol cenahta aktif olmadığımız için, onların kahramanlarını pek tanımıyorum. Ancak isimleri çok öne çıkmış örneğin rahmetli Nihat Karaman, Naci Demirbaş gibi, hayatta olan İsmail Polat, Talip Demirhan, Sabri Kenan Bağcı gibi isimler hemen aklıma gelenler arasında. Bunlar daha çok işçi hareketleri, sendikal faaliyetler, sokak gösterileri, nümayişler, eylemlerle öne çıkmış isimlerdir.
Bizim de içinde yer aldığımız cenahta ise, İbrahim Görmez, Ali Sarı, Hasan Güney, Emin Ateş, İsmail İşler, Ömer Korkmaz, İsmail Eryiğit, rahmetli olan Erdinç Türkcan, Mustafa Dokudur, Oktay Mutlu, Kazım Gezer gibi isimler ilk aklıma gelenler arasında. İbrahim Görmez sivil toplum hayatında çok saldırılara muhatap oldu. Ama asla pes etmedi.
Hollanda Türk tarihine Amsterdam’da kiliseden camiye çevrilen (bugün Rozengracht’daki) Fatih Camii’nin mimarı olarak ismi geçecektir İbrahim Görmez’in. Görmez Hollanda İslam Televizyon ve Radyo yayında da bir dönem rol almıştı. İlerleyen yaşına rağmen Amsterdam Oost’taki bir camide son yıllara kadar hizmet etti. Ancak her dönemde olduğu gibi son dönemde de vefa gösterilmedi Görmez’e. Herhalde tarih yazanlar bu hakkı iade ederler.
Yılların yıldıramadığı bir başka isim de; Leiden’deki Hasan Güney’dir. On yıllarını Hollanda Diyanet Vakfı’na vakfetmiş, ama geçen dönem bu kurumun bir takım yöneticileri tarafından vefasızlığın danıskasına muhatap olmuş Hasan Güney ilerleyen yaşına rağmen halka hizmetten kendini alıkoyamamıştır.
Mehmet Emin Ateş, sivil toplum hayatı tarihçemizin hemen hemen her döneminde bulunmuş, zaman zaman geri çekilerek yıpranmasını önlemiş bir başka toplum kahramanıdır. Hollanda Türk İslam Kültür Dernekleri Federasyonu, Türkler için Danışma Kurulu gibi bir çok kuruluşta görev yapmış olan Emin Ateş hala Hollanda Türk toplumunun daha iyi yerlere gelmesi hususunda bugün nöbette olan sivil toplum temsilcileriyle iştişare yapmaya devam etmektedir. Elbette diğer isimler hakkında da çok değerli cümleler kurulabilir. Biz sadece bir giriş yapalım dedik…
Evet. Ne isimlerini burada saymayla, ne de haklarında yazacağımız hatıra ve bilgilerle bu satırlara asla sığmayan ve isimlerini burada zikredemediğimiz bir çok toplum kahramanıyla ilgili, göçün kırkıncı yılında yapılan bir iki çalışma dışında, ne yazık ki bugüne kadar derli toplu sistematik bir çalışma yapılmamıştır.
Öbür dünyaya intikal edenlerle artık söyleşi yapma şansımız yok. Yaşayan toplum önderleriyle bari göçün ellinci yılında bir şeyler yaparak, tarihe not düşelim. Hollanda Türk toplumunun nereden nereye geldiğine bakalım. Ve nereye gideceğimiz hakkında da bize bir fikir versin bu çalışmalar.
O zaman, eli kalem tutanlar, kamera kullanma sanatına sahip olanlar, senaryo yazma kabiliyetine sahip olanlar, sinema ve belgesel yapmak isteyenler, haydi 2014 yani Hollanda Türk göçünün 50. yılı sizi bekliyor…
Bu duygular içinde Kurban Bayramınızı tebrik eder, şahsınızda tüm insanlığa hayırlara vesile olmasını dilerim.
(Bu yazı Viyana – Tiran arası yazılmıştır).