Türk kültüründe özgün bir yere sahip olan Osmanlılardan günümüze kadar gelmiş olan Türk kahvesi geleneklerimizin ayrılmaz bir parçasıdır. H
iç aklıma gelmemişti, çok sevdiğim kırk yıl hatırı olan bir fincan kahveyi eşime dostuma hediye niyetiyle alırken beni mahkeme salonlarına taşıyacağını.
Güzel anılar biriktirdiğim 2018 yılı yaz tatili dönüşüydü, bir yanda tatilin bitmiş olmasının hüznü, diğer yanda da sevdiklerilerimle tekrar bir araya gelip sohbet etmek ve kahve içmenin huzuru. Rutin hayata dönmenin hissettirdiği karışık duygularla uçak Amsterdam Schiphol Havalimanı’na indi. Her şey yolundaydı, ta ki polisler valizimi açıp eşyalarıma tek tek bakıp kahveleri görene kadar.
Arkadaşlarıma hediye aldığım 4 adet 250 gramlık Osmanlı Ottoman kahveyi dikkatlice incelediler ve işlem yapacaklarını söylediler. Benim için sosyal yaşamın sadece bir parçası olan Türk kahvesinin neden olduğu bu durum karşısında şaşkınlığımı gizleyemedim.
Büyük bir suç işlemiş gibi, bir suçun parçası olmuş gibi tüm prosedür uygulandı ve avukat isteyip istemediğim soruldu. Kahveleri aldılar (eminim afiyetle içmişlerdir) ayrıca 200,- euro para cezası uygulandı. Meğer kahvelerin içeriğinde Salep Orkide varmış ve bunun Hollanda gümrüğünden geçişi yasakmış.
Küçük bir detay hatta hiç bilmediğim bir detay, tabii ki şaşkınlığıma rağmen hemen bir araştırma yapıp mahkemede iyi bir savunma yapmak için bir avukatı vekil tayin ettim. Çünkü alacağım her hangi bir ceza sicilime işleyecekti.
Bu arada para cezasına itiraz etmiştim ve sonrasında mahkemeden celp kağıdı gönderdiler. Belirtilen saatte mahkeme salonunda hazır bulunmazsam, polis gücüyle götürüleceğimi okuyunca tekrar suçumu düşünerek (bir kilo türk kahvesi) yüzümde bir gülümseme belirdi.
Mahkeme günüm Kurban Bayramının ilk gününe denk gelmişti. Çocuklarımla geleneksel bayram kahvaltısını iptal edip mahkemeye gidip o tecrübeyi de yaşamam gerekiyordu. Ancak suçum bir kilo Türk kahvesi getirmek dahi olsa, mahkemede hakim karşısına çıkmak ve bir suçlu gibi sanık sandalyesine oturmak oldukça sevimsiz bir durumdu.
Avukatım benim için uzun bir savunma hazırlamış. Savunmayı sunduktan sonra aralarında konuşup cezamı 100,- euroya indirdiler. Hakim bana dönüp ekleme yapacağım birşey olup olmadığını sorunca, ben de bu içeriklerin ülkeye giriş yasağından haberimin olmadığını, iyi niyetlerle aldığım kahvelerden dolayı bu duruma düştüğüm için üzgün olduğumu belirttim. Hatta bu durumu eşime dostuma anlatıp onlara da dikkatli olmaları gerektiğini ve bilgilendirdiğimi söyledim.
İleri yaştaki hakim, cezamın rafa kaldırılacağını, ama benzer suç işlememek üzere iki yıl takip edileceğimi, aynı suçu işlersem bu cezayı da ödeyeceğimi belirterek gülümsedi. “Çok iyi bir duruşunuz var ve iyi birine benziyorsunuz, umarım sizi bir daha o sandalyede görmem“ dedi. Ben de kendisine gülümseyerek “Siz de çok sevimlisiniz ama, ben de sizi bir daha görmek istemem“ dedim ve salondan ayrıldım.
Bu trajikomik olayın baş kahramanı olan Ottoman Türk kahvesini tabii ki bir daha Türkiye’den getirmedim, ama zaman zaman kahvemi yudumlarken hatırladığım o adliye salonunu da sizlerle paylaşmak istedim.