Geçtiğimiz Şubat ve Mart aylarında Ankara’da terör örgütü PKK tarafından yapılan iki intihar saldırısının ardından yine Mart ayında Brüksel’de DEAŞ tarafından başta Zaventem Havaalanında olmak üzere değişik metro istasyonlarında bir dizi intihar saldırısı gerçekleştirildi.
Bu saldırılarda yüzden fazla masum insan hayatını kaybederken, yüzlerce kişi de yaralandı. Maddi zararın boyutları ise hem kısa vadede hem de uzun vadede milyarlarla ifade edilebilir, ancak manevi zararın yanında maddi zararın lafını bile etmek abes olur.
İşte böyle bir ortamda teröre karşı hem birey olarak hem de kurumsal olarak bir şeyler yapılması gerekiyordu. Herkes bir şekilde üzüntüsünü ve öfkesini farklı platformlarda ifade etmekle meşguldü. Derken HTİB’in Başkanı Mustafa Ayrancı’dan Türkiye kökenli ülkesel kuruluşların imzalayacağı bir bildiri teklifi geldi.
O an itibariyle de oldukça isabetli bir tavır olacağı düşüncesiyle bildiriyi kaleme almayı şahsen (Türkevi adına) üstlendim ve aynı gün bir taslak bildiri hazırlayıp gönderdim. Kimlerin imzalayacağı konusunda en ufak bir bilgim yoktu ve öğrenme gibi bir ihtiyaç da hissetmedim, zira kimin imzaladığından çok bildirinin muhtevasıydı beni ilgilendiren.
Ama gel gör ki böylesi bir konuda bile birileri istismar yolunu seçmekten kaçınmıyorlar. Bir taraftan “nasıl olur da teröristlerle aynı bildiriye imza atarsınız?” suçlamasına maruz kalırken, diğer taraftan da altına imza attığı bildiriyi savunamayacak, hatta manipüle edecek kadar aşağılık bir tavırla karşı karşıya geldik.
Tabii kendilerine muhbirlik görevi addedenler de cabası. 30 yıllık çalışmalarımızın referansının ne olduğunu bilmezmişçesine bizi sağa sola (imzasız) jurnalleyenler bile olmuş.
Şu bildiri konusuna tekrar dönüp bir bakalım, ne demişiz orada. Bildirinin başlığında “Terör insanlığa karşı işlenen bir suçtur”demişiz. Bununla da yetinmeyip “Hangi nedenle olursa olsun terörizmi dünyanın her yerinde bir insanlık suçu olarak görüyoruz” ve “Biz, medeni insanların terörün her türlüsüne karşı çıkmasını bekliyoruz” da demişiz.
Maalesef bunları herkes bizim kastettiğimiz gibi okumamış. Kimisi bildiriyi bile okumadan sadece imzası olanlara bakmış ve ona göre yargıda bulunmuş, kimisi de sadece kendi işine gelen kısımları biraz da manipülasyonla kullanıp sözüm ona uyanıklık etmiş. Her ikisinin de canı cehenneme demek gerekir, ama biz onu Allah’a havale edip, bu durumdan çıkardığımız sonucu kamuoyuyla paylaşalım en iyisi.
Bu durumdan çıkarılacak ilk sonuç siyasi ve sosyal konularda her şeyin ince elenip sık dokunması gerektiğidir. Sadece güvene dayalı bir işbirliğinin insanı töhmet altında bırakabildiğini gördük.
İkinci sonuç konu ve amaç ne olursa olsun birlikte hareket edeceğin kişi ve kurumların kim olduğunu iyi öğrenip ondan sonra birlikte hareket edip etmemeye karar verilmesi gerektiğidir.
İşte bu bağlamda bizim Fedkom gibi PKK örgütlerinin teröre açıkça tavır almayacağını bilmemiz gerekirdi. Zaten Fedkom’um o bildiriye imza atıp atmadığı da meçhul. Atmışsa onun sorumluluğunu taşıyamayacak kadar ikiyüzlü, güvenilmez ve sahtekar olduğunu gösterdi, zira websitelerinde yaptığım taramada gördüğüm bildiri tamamen farklı olduğu gibi, saçmalıklarla da dolu.
Hem de kendi yaptıklarını görmezden gelip, hatta meşrulaştırıp sadece DEAŞ teröründen bahsedilmekte. Kısacası tencere dibin kara, seninki benden kara misali bir terörist bir diğer teröristi kınamakta!
Son olarak da Fedkom’u PKK örgütü olduğunu bildiği halde imza koymaya davet ederek bizleri yanıltan Mustafa Ayrancı’yla olan ilişkilerimiz PKK terörüne karşı kemkümsüz tavır almasına bağlı olacağını kamuoyuyla paylaşır, ayinesi iştir kişinin lafa bakılmaz diyerek noktalıyoruz.