2014 ekonomik krizin kıskacı altında nefes almakta zorlanan Hollanda için oldukça önemli bir yıl olacak. Bir taraftan krizin sora erip ermeyeceği merakla beklenirken diğer taraftan da krizin yarattığı hasar telafi edilmeye çalışılacak. Senatoda çoğunluğa sahip olmayan hükümet de 2013’te olduğu gibi 2014’te de muhalefetin desteğini almak için koalisyon protokolünde öngördüğü hedeflerden taviz vermek zorunda kalacak. Bu durum da ‘polder modeli’ denen bir uzlaşı geleneğine sahip olan Hollanda için normal bir durum olduğu için bir siyasi krize yol açmayacak. İyi ki de öyle olacak, zira ekonomik krizin kıskacında inleyen ülkenin bir de siyasi krizle uğraşacak ne zamanı ne de mecali mevcut.
2004’ü önemli kılan bir diğer husus da iki seçimin birden yapılacak olmasıdır. 19 Mart’ta yerel, 22 Mayısta da Avrupa Parlementosu seçimleri için sandık başına gideceğiz.
Yerel seçimler için aday listeleri hemen hemen hazır gibi. Hazır olmayanlar da son rötuşlarla meşguller. Seçim programları çoktan hazır olmalı. Adaylar önümüzdeki haftalardan itibaren çarşı pazar dolaşıp seçmenleri ikna etmeye çalışacaklar.
Ancak bu ikna operasyonlarının ne derece başarı sağlayacağı şüpheli, zira seçmenler son yıllarda oy kullanırken genellikle genel, yani ülkesel politikalardan etkilenmektedirler. Bu da, yerel politikacılar ne kadar başarılı olursa olsunlar, bir nevi ülkesel politikaların imtihanı anlamına gelmektekir. Artık bu durumun farkında olan siyasi liderler de Den Haag’daki işlerini ihmal pahasına şehir şehir, belde belde gezmektedirler. Daha bir kaç gün önce NOS Ana haberlerinde bu konuyla alakalı bir haber yayınlandı. Habere göre yerel seçimlerle meşgul olan PvdA lideri Dierderik Samsom son haftalarda hiç Meclise uğramamış. Aynı durumun önümüzdeki günlerde diğer liderler için de söz konusu olacağını şimdiden söyleyebiliriz.
Genel politikaların bu kadar etkin olduğu yerel seçimlerde alınacak sonuçları herkes merak etmektedir. Şayet kamuoyu yoklamalarında ortaya çıkan tablo sandığa da yansırsa yerel yönetimlerde köklü bir değişiklik olacağı kesindir. İktidar partileri VVD ve PvdA’nın krizin faturasını ödeyecekleri aşağı yukarı tahmin edilmektedir. Bundan iktidarda olmamasına rağmen, geçmiş dönemlerde takip ettiği politikalar yüzünden CDA da payını alacaktır.
Groen Links ise D66 ve SP’nin gölgesinde marjinal konumunu sürdürecek gibi görünüyor. PVV’nin bir çok belediyede seçimlere girmeyecek olması ise seçim sonuçlarına sürpriz etki yapabilir. Kanaatimce 19 Mart yerel seçimlerinin galipleri yerel partiler, D66 ve SP olacaklardır.
Göçmen asıllıların yoğun olarak yaşadığı büyük şehirlerde durum biraz farklı olacak gibi. Zira göçmelerin oy kullanırken ülkesel politikalardan ziyade partilerin adayları ve göçmenlerle ilgili politikalarını göz önüne aldıkları bilinen bir gerçek. Özellikle Türk ve Faslıların küçümsenemeyecek sayıda yaşadıkları Amsterdam ve Rotterdam gibi belediyerlerde Müslüman seçmenlerin tercihi sonucu ciddi oranda etkileyecektir. Bunun şuurunda olan bazı partiler de adaylarını belirlerken bu durumu göz önüne almaktadırlar.
Hollanda’da yasal olarak en az 5 yıldır yaşayanların da oy kullanabildiği yerel seçimlere katılımın önemine ne kadar vurgu yapsak azdır. Yerel yönetimlerin çok etkin olduğu Hollanda’da Türklerin yerel yönetimlerin her kademesinde temsili mutlaka mümkün olmalıdır. Bunun yolu da onlara verilecek taban desteğinden geçmektedir. Oy kullanma hakkına sahip herkesin bunu bir haktan ziyade bir sorumluluk olarak görmesi gerekir. Özellikle içinde yaşadığımız dönemde bu daha da bir önem kazanmaktadır, zira büyük şehirlerde ırkçı ve islamofobik partilerin alacakları oyların oranları biz göçmen asıllıların kullanacağı veya kullanmayacağı oylarla doğrudan ilintilirdir.
Seçimlere katılımın % 50’ler civarında olduğu yerel seçimlerde kullanacağımız her oy ırkçı partilerin aleyhine olacaktır. Dolayısıyle kullanmayacağımız her oy da onların oy oranını yüksek göstereceği için kendi aleyhimize olacaktır. Sırf bu yüzden bile sandığa gitmemek gibi bir lüksümüz yoktur. “Seçtik de ne oldu? Bizim için ne yaptılar?” gibi sorularla sandığa gitmemek kendini cezalandırmanın ötesinde bir anlam ifade etmeyecektir. Üstelik memnun olmadığınız siyasetçilere oy vermeniz de gerekmez. Size hitap eden mutlaka bir siyasi parti veya aday vardır. Bu konuda gerek basın gerekse sivil toplum kuruluşları sorumluluk alıp halkı bilgilendirmelidirler.
Özellikle seçmen pusulaları konusunda uyarıların yapılması elzemdir, zira bir çok kişi oy pusulalarını kaybetmektedirler ya da reklam broşürleri ile birlikte gereksiz diye çöpe atmaktadırlar.
Avrupa Parlementosu seçimlerine gelecek aylarda değineceğimi şimdiden hatırlatarak yazıma son verirken,Türkiye gündemi ile alakalı Hollanda’da sürdürülen dezenformasyondan rahatsız olduğumu da burada ifade etme gereği duyuyorum. Zira bazı medya organları kendi kavgaları için Türkiye ve Türklerin menfaatlerine büyük zararlar vermektedirler. Daha düne kadar sahip çıktıkları bütün değerleri bir kalemde silip atarak davalarına hizmet ettiklerini sanıyorlar, ancak bunun faturasının Türk milletine kesileceğini ya kestiremiyorlar ya da bu umurlarında bile değil! Ama uzun vadede en çok kendileri zarar görecektir bu kavgadan.
Millet saf değil, herkes olup bitenin farkında. Bu böylece biline!
TouchCarousel Warning: No posts found with selected settings.
2014 Seçim Yılı