Çağdaş Türk düşünce hayatının önemli isimlerinden Erol Güngör, “Ölenlerle yaşayanlar arasıdaki irtibat hiç kesilmez. Ölenlere karşı mesuliyetlerimiz hep devam eder” yorumunu yapar. Hakikaten, özellikle iyi insanları ve geride bir eser bırakanları hep hayırla anarız. Kadir Gecesi vesilesiyle, Hollanda’da geçirdiğimiz Ramazan aylarını düşünürken, otuz yıl önce yazılmış “Türklerde Ramazan Gelenekleri” başlıklı bir yazıya rastladım.
Yazı, o dönemin T.C. Lahey Büyükelçiliği Din Hizmetleri Müşaviri ve Hollanda Diyanet Vakfı başkanı Dr. Fahri Demir tarafından yazılmış. Türkçe ve Hollandaca olarak Türkevi Dergisi’in 10. sayısında yayınlanan yazının Türkçesini, aktüelliğini koruduğundan ve kurumsal hafızaya kayıt edilmesi için aynen yayınlıyoruz.
“Oruç ayı Ramazan’a Türkler “Onbir ayın sultanı” der ve 12 ayın en mübarek ayını büyük bir ilgi ve heyecanla karşılarlar. Bunun için evler ve çevresinde umumi temizlik yapılır. Ramazan ve oruç münasebetiyle yemek rejimi de değişeceği için Ramazan yiyecekleri için özel hazırlık yapılır. Bu hazırlık bölgeden bölgeye yiyecek çeşit ve kalitesi olarak değişiklik gösterir.
Ramazan ayı münasebetiyle üç farklı hareket göze çarpar:
• Gece kalkıp yemek yemek demek olan Sahur.
• Akşam vakti oruç açma, orucu bitirme demek olan İftar.
• İftardan sonra, gecenin başlangıcında, yatsı vaktinde kılınan Teravih.
Müslümanlar, Ramazan ayında yemeklerini iki öyüne indirirler: Sahur ve iftar.
Sahur yemeği gece yarısından sonra sabaha karşı şafak sökmeden önce yenir. Sahur yemeği, hem ertesi gün, gün boyunca tutulacak oruca daha kolay dayanabilmek için hem de Hz. Peygamber tarafından “Sahurda bereket” olduğu bildirildiği için önemsenir. Sahur yemeği, gerek zaman gerek yemek çeşidi bakımından farklı olduğu için sahura çocuklar da çok heves eder; “beni de sahura kaldırın” diye büyüklerine ricada bulunurlar.
Türklerde, sahura kalkmak kadar hiç yatmayıp sahur vaktine kadar çeşitli etkinliklerle eğlenmek ve ondan sonra sahur yemeği yemek de oldukça yaygın adetlerdendir. Gerçi bu adet sünnete çok uygun düşmüyor gibi görünüyorsa da Ramazan gecesini uyanık geçirmek gibi bir anlayışla bu geleneğe dinen de olumlu bakanlar vardır.
Sahurdan önce yatmama geleneğinin bir uzantısı olarak Türlerden bazılarının sahuru akraba, komşu veya arakadaş evinde toplanarak toplu halde bekledikleri ve birlikte sahur yemeği yedikleri görülmektedir. Bu durumda, uyuyan komşuların rahatsız olması sözkonusu olduğundan sahuru bekleyenlerin gürültü ile komşuarı rahatsız etmemeye dikkat etmeleri, komşuların da bu geleneği anlayışla karşılamaları beklenebilir.
İftar yemeği akşam vakti güneş battıktan sonra yenir. Vakit itibariyle alışılmış bir vakit olduğu için bu geleneğin çevreye yansıyan bir yanı göze çarpmaz.
Teravih ise akşamdan sonra gecenin başlangıcında cemaat halinde kılındığından, kadın-erkek, çoluk-çocuk… büyük kalabalıklar halinde kılınan bu namaz münasebetiyle gürültü kaçınılmaz gibi görünmektedir. Ancak, müslümanların, bu ibadetlerini değişik kültür muhitinde kıldıklarını dikkatten uzak tutmamaları ve o saatte uyuyan veya istirahat eden çevreyi rahatsız etmemeye, çevreyi kirletmemeye… dikkat etmeleri gerekirken çevrenin de yılda bir ay süren bu değişik hayatı anlayışla karşılamaları beklenir.
Bilindiği gibi teravih namazı akşam şafağının kaybolmasından sonra kılınabiliyor ve bir saatten fazla süren uzun bir ibadet olduğu için gece yarılarına kadar devam edebiliyor.”
Yazının içeriğinden, Hollandalılar ve Hollanda’da doğan ve büyüyen Türk ve Müslüman gençler için kaleme alındığı anlaşılıyor. Dört yıl önce ebedi aleme göç eden Dr. Fahri Demir, düşünceleri, yaşayışı, örnek kişiliği, makul, rasyonalist ve Hollanda’da öncülük ettiği hizmetlerle, gök kubbede hoş bir seda bırakan müşavirlerimizdendir. Özellikle, 1990’lı yılların başında hazırladığı “De Islam” adlı broşürün, Hollanda Savunma Bakanlığınca bir çırpıda 15.000 adet sipariş edilmesi hafızalarımızdadır. Bu vesileyle, Fahri Demir’i, böyle, mübarek bir gecede, Kur’an gecesinde hayır, mağrifet ve rahmet ile anıyoruz.