Şahsen tarihe çok meraklıyım, özellikle Türk ve Hollanda tarihine, okuduğum onca kitap, araştırmalar ve makaleler olsa bile hala tarihimiz hakkında bilgimiz çok sınırlı ve biraz makyajlı. Makyajlı; süslenmiş birazda fantezi ürünü.
Onun için daha çok tarihimizi öğrenmemiz gerek. İnsanımızın tarihimiz hakkında ya bilgileri hiç yok ya da bildikleri çok yüzeysel. Genel olarak bildiklerimiz ise şovenizm duygularla oluşan çoğu gerçeklerden uzak hayal ürünü bir tarih.
Son yıllarda yapılan tarihi filimler sayesinde tarihimizi konuşur olduk ve o filmlerden, dizilerden işlenilen tarih bizleri gurur duyduğumuzu (öyle olduğunu istediğimiz ya da umut ettiğimiz) kahramanlıklarla dolu tarihimizi öğrenir anlatır olduk. Hoş bu film ya da dizilerin tarihle örtüşmeyen isimler, yer, zaman ve onca farklılıklar olsa da kimsenin umurunda değil, zaten önemli olan duygularımıza hitap etsin ve gurur duyduğumuz sonuçlar olsun yeter.
Ne güzel hayat!
Bu filmlerin ve dizilerin doğruluk payı senaristin yazdığı senaryodan ve onun hayal ürününden ileriye gitmeyen tarih ve o filmdeki tarihi gerçek tarih olarak tartışmasız kabul etmemiz oldukça üzücü. Oysa gerçekten Türk tarihi Hunlar’dan bu güne gurur duyulacak öğrenilmeyi hak eden bir tarihimiz var. Bir de izlediğimiz kanalın siyasi rüzgârına göre tarih anlatanlar var, onlar tarihin ayıbı diyerek tarihe bırakalım vesselam.
Aslında tarih matematiktir, zamandır, yerdir, coğrafyadır, fiziktir, felsefedir; tarih kayıttır, tarih bilgidir, belgedir.
Türk tarihi deyince sınırlı insanımız tarihimizden haberdar; haberdar olanlar da yakın tarihimiz olan Osmanlıyı ve bir kısmı da Türkiye Cumhuriyetini bilir ve anlatır.
İnsanımız maalesef özeleştiriden de biraz uzak. Hangi akıma inanan kim olursa olsun biraz da milliyetçilik ve şovenizm söylemlerimizde davranışlarımızda mevcut.
Konumuz tarihi sevmekle ilgili; hoş biz bu kulaktan duyma tarihi bilgiyle tarih karnemiz geçerli notu alamaz. Tarihini filmlerden öğrenen bir toplum düşünün ve bu toplumun kitap okuma kültürü sıfıra yakın, her konuda fikri olan amma bilgiyle hareket etmek deyince yine sınıfta kalan bir toplum. Ne tarihini bilir, ne dinini, ne edep, ne ahlak ne de kültürünü bilir. Elbette bilenleri tenzih ederim. Türk tarihini sadece Osmanlıdan ve onun devamı Türkiye Cumhuriyeti’nden ibaret sanan bir hayalperest toplum desem haksızlık etmiş olmam. Onu bile hurafelerle birbirine rakip birbirinin zarar vermiş düşmanı sanan (Yozgat diliyle guru galabalık) toplum. Halbuki Türkler tarihte 17 devlet kurmuştur. Bilinenler sırayla ; 1-Büyük Hun İmparatorluğu, 2-Batı Hun İmparatorluğu, 3-Avrupa Hun İmparatorluğu, 4-Ak Hun İmparatorluğu, 5-Göktürk İmparatorluğu, 6-Avar İmparatorluğu, 7-Hazar İmparatorluğu, 8-Uygur Devleti, 9-Karahanlılar, 10-Gazneliler, 11-Büyük Selçuklu İmparatorluğu, 12-Harzemşahlar, 13-Altınordu Devleti, 14-Büyük Timur İmparatorluğu, 15-Babür İmparatorluğu, 16-Osmanlı İmparatorluğu ve ilelebet kalacak 17. sırada TÜRKİYE CUMHURİYETİ!
Özet olarak Türkler, kendi adlarıyla anılmadan önce Proto-Türkler olarak ortaya çıkmışlardır. Ancak, M.Ö. 5. yüzyıl öncesine ait tarihsel kaynaklar sınırlı olduğu için ilk dönemler hakkında destanlar ve efsanelere dayalı bilgilere sahibiz. Türkler, kendi anayurtlarında varlıklarını ortaya koyduktan sonra göç ettikleri bölgelerde daha etkin bir yaşam düzeni kurmuşlardır. Orta Asya’dan göç eden “Türk” adı, M.S. 542 yılında Çin kaynaklarında Göktürk birliğini tanımlamak için kullanılmıştır. Daha sonra Bizans ve Arap kaynaklarında da “Türk” adı geçmektedir. Türk tarihi binlerce yıl öncesine dayanır ve Türk kökenli halklar tarafından 100’den fazla devlet kurulmuştur. Bu devletlerin birçoğu Türk kurucusu, yöneticileri ve halkı tarafından oluşturulmuştur. Türk devletleri zamanla bölünmüş ve yabancı unsurların faaliyetleri ve iktidar kavgaları sonucunda zayıflamıştır. Türk devletleri genellikle Türk boyunun bir araya geldiği ve bazen diğer halkları da himayesine aldığı örgütlenmelerdir. İskit-Saka İmparatorluğu ile başlayan devlet kurma süreci, yüzlerce devletin kurulmasına ve günümüze kadar sürmesine neden olmuştur. Türkler tarafından kurulan çok sayıda devlet olsa da, çoğu hakkında sadece isimlerini biliyoruz. Ancak, tarihsel veri biliminin ilerlemesiyle bu devletlerle ilgili daha fazla bilgiye sahip olacağız.
Tabii ki efsanelerle uydurulmuş yalan yanlışlarla değil okuyarak bilgi ile veri ile Ulu Önder Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün söylediği gibi “Türk çalışkandır!” onun için daha çok çalışacağız, daha çok okuyacağız, daha çok bileceğiz ki şanlı tarihimizi unutmayalım unutturmayalım. Yapıcı ve iyi niyetle hatamızı, yanlışımızı da şöyleme cesaretini gösterip ve özeleştirimizi de yapalım, yapalım ki o hataları yanlışları bir daha yapmayalım.
Bu yazıyı yazma sebebim olan tabii ki “Keti Koti” ye gelirsek öncelikle bu kelimenin anlamını yazmakla başlayacağım.
Keti Koti, “prangaları ya da zincirleri kırma” anlamına gelen Surinam dilindeki bir ifadedir. İnsanımız 60 yıldır burada yaşamalarına rağmen bu kutlamadan haberleri yoktur, onun için bilgilendirme amaçlı bu yazıyı kaleme aldım.
Keti Koti her yıl 1 Temmuz’da Hollanda’da köleliğin anıldığı ve özgürlüğün kutlandığı bir gündür. Yaklaşık 150 yıl önce, o zamanlar Hollanda’nın kolonisi olan Surinam ve Hollanda Antilleri’nde 1 Temmuz 1873’te kölelik Hollanda’da tamamen kaldırıldı.
Maalesef kölelik, tarih boyunca birçok ülkede yaygın bir uygulama olarak biliniyor. 17. ve 18. yüzyıllarda, Hollanda da köle ticaretiyle yoğun şekilde ilgilenen bir ülkeydi. Hollanda, o zamanlar bir kolonisi olan Surinam ve Hollanda Antilleri’nde kölelik sistemini kurmuştu. Binlerce Afrikalı köle, bu bölgelerde şeker, kahve ve pamuk tarlalarında çalıştırıldı. Köleler, ağır koşullarda yaşamak zorunda kaldılar ve insanlık dışı muamelelere maruz kaldılar.
18. yüzyılın ortalarından itibaren kölelik karşıtı hareketler güçlenmeye başladı. İnsan hakları ve eşitlik fikirleri, köleliğin ahlaki açıdan kabul edilemez olduğunu savunan aktiviteler arasında yaygınlaştı. Hollanda’da da kölelik karşıtı hareketler yavaş yavaş ivme kazandı. Sonunda, kölelik karşıtı aktivitelerin mücadelesi sonuç verdi ve köleliğin kaldırılması için çaba gösterildi.
1 Temmuz 1863’te Hollanda, Surinam ve Hollanda Antilleri’ndeki köleliği kaldırmaya karar verdi. Ancak, kölelerin özgürlüğü tam anlamıyla sağlanamadı. Özgürleştirilen köleler, bir bağımlılık sürecine tabi tutuldu ve çalışmak zorunda oldukları süre boyunca “sözleşmeli işçiler” olarak kabul edildiler. Bu nedenle, tam özgürlükleri 1 Temmuz 1873’te, yani 10 yıl sonra sağlandı. Bu tarih, Keti Koti’nin kutlandığı gündür.
Dolayısıyla her yıl 1 Temmuz’da, Hollanda’nın başkenti Amsterdam’da büyük bir Keti Koti kutlaması düzenlenir. Bu etkinliklerde, kölelik geçmişi anılır ve köleliğin kaldırılmasıyla elde edilen özgürlük kutlanır. Afro-Hollandalı topluluklar, dans, müzik, sergiler ve seminerler gibi çeşitli etkinliklere katılır. Keti Koti, kölelik tarihinin izlerini hatırlatır ve toplumlar arasında diyalog ve anlayışı teşvik eder.
Keti Koti, prangaları kırma günü olarak adlandırılırken, kölelik geçmişiyle yüzleşmek ve geçmişin hatalarından ders çıkarmak için bir fırsat sunar. Bu anlamlı gün, geçmişte yaşanan haksızlıkların hatırlatılmasının yanı sıra, gelecekte daha adil ve eşitlikçi bir toplum inşa etmek için de bir ilham kaynağı olmalıdır.
Bu kadar izahtan sonra günümüze gelirsek geçtiğimiz Aralık 2022’de Hollanda hükûmeti adına başbakan Mark Rutte Hollanda’nın tarihte köle ticaretinden dolayı özür diledi. Rutte konuşmasını Lahey’deki Ulusal Arşivler salonunda köle ticareti yapılabilsin diye kurulan (Surinam, Aruba, Curaçao, Sint Maarten, Bonaire, Sint Eustatius en Saba) adaların veya şimdi özgür ülkelerin hükûmet yetkileri huzurunda özür diledi. Konuşmasında öne çıkan sözleri şöyleydi: “Bu, önemli bir anma yılının (150 yıl evvel köleliğin kaldırılması) eşiğinde birlikte ilerlemek için yapıyoruz. Sadece geçmişi değil, geleceği de sizlerle paylaşıyoruz. O yüzden bugün nokta değil, virgül koyduk”.
Bunun adına özeleştiri deyin, günah çıkarma ya da tarihinin atalarının yanlışına da doğrusuna da sahip çıkma deyin.
Ne derseniz deyin bu davranışın doğru bir davranış olduğu ortada ve şahsım adına buna cesare eden Hollanda hükûmetini kutluyor taktir ediyorum.
Monarşiye ne kadar mesafeli olsam da mevcut kralımızı (Willem-Alexander Van Oranje-Nassau van Amsberg) ve kraliçemi (Maxima Máxima Zorreguieta) insan olarak sempatik samimi insanlar olarak görüyor ve sevip sayıyorum.
Kral Wilem-Alexander atalarının yaptığı insanlık suçu olan “ticaretten dolayı 1 Temmuz 2023’te Ulusal Kölelik Anma Töreninde “özür” diledi. Konuşmasının bir bölümünde ‘kralımız olarak ve hükümetin bir parçası olarak’ bu konuşmayı yaptığını bildirdi. Yaşanan acıları yoğun bir biçimde hissettiğini, bu; “insanlığa karşı işlenen suçlara karşı ataları (Orange-Nassau Hanedanı’nın stad sahipleri ve kralın) her hangi bir eylemde bulunulmaması ve bizzat baş aktör olmalarından dolayı köle edilmişlerin torunlarından af” istedi.
Gelişmiş bir ülke olan Hollanda’da sıkça kullandığımız bir kelime (zelfreflectie) ve HEEL metodu (Herkennen, Erkennen, Exploreren en Leren (loslaten) var. Türkçe karşılığıyla ‘kendine ayna tutma ve özeleştirme’.
Umarım toplumumuz yaşadığımız yurdumuz Hollanda’nın özeleştirisinden kendilerine bir pay çıkarır. Her iki tarihlerimizden ders alarak geleceğimize emin adımlarla özgürce insanca geleceğe yürüyelim.
Sağlıkla esenlikle, bilgiyle kalın.