“Kızlar kahve içmez”

Bu uzun yazı için zaman ayırmak istiyorsanız, bir fincan kahve alıp, tadını çıkararak icmeye başlamanızı öneririm.

Kulaktan kulağa oyunu

Telefon ve sosyal medya icad edilmediği zamanlarda çocukluğumuzun güzel oyunlarındandı: Kulaktan kulağa fısıldama oyunu. Başlangıçta bir cümle oluşturulur ve kulağa fısıldanırdı. Bir sonraki de anladığı cümleyi bir sonraki kişinin kulağına fısıldardı. En sondaki kişinin kulağına gelene kadar o cümle tamamen farklı bir cümleye veya kelimeye dönüşür ve sonuncu oyuncunun cümleyi söylemesiyle özellikle en baştakiler kahkahaya boğulurdu. Keyifli bir oyundu. Kulaktan dolma sözlerin ve bilgilerin nasıl çarpıtıldığına ise çok güzel bir örnekti.

İnsan soğuyor

Kardıyoloji uzmanı Lüük Otterspoor yeni bir araştırmanın sonuçlarını açıkladı geçtiğimiz hafta. Bu araştırmaya göre, son asırda insanın ortalama vücud ısısı artık 37 derece değil, 36,4 derece imiş. Bu verilere göre modern tıbbın, teşhis ve tedavi yöntemlerinin güncellenmesi gerektiğini, Eindhoven’de düzenlenecek Hipotermi ve Isi Yönetimi Sempozyumunda bunların ele alınacağını belirtti. Ayrıca, bazı kalp krizi durumlarında yüzyılın başında uygulanan vücudu soğutma tedavisinin de güncelliğini yitirdiğiniden bahsediyor. Buna bir başka örnek de, Kalp Vakfının sitesinde bahsedilen kalp ilaçlarının kadın ve erkek bedenleri üzerinde farklı etkilerinin olduğunun yeni keşfedilerek ilaçların kadın fizyolojisine uygun hale getirilmesi konusu. Yani kısaca, insan vücudu son yüzyılda soğumaya başlamış ve modern tıp, kendini yeni verilere binaen güncellemeye çalışıyor.

***

Kahveyle gelen ötekileştirme

Küçükken “kızlar kahve içmez” sözünü hatırlayanlar büyük ihtimalle sadece kadın okuyucularım olacaktır. Çünkü tahkiri ve ayrımcılığı içinde barındıran bir çağrışım taşıyan söz ve davranışlar en çok bu ‘haksızlığa’ maruz kalanların zihinlerinde ve ruhlarında en derin izleri bırakır. Bu eşitsizliğe maruz kalmayan içinse bu genel geçer bir söz ve ‘neden bu kadar anlam yüklüyorsun ki bu kadar basit bir şeye’ diyebilecekleri bir lüks problemidir. Oysa eşitsizliğe uğramak ya da uğradığı duygusunu hissetmek ilk etapta aktivizmi, sonra direnişi üretir ve besler. O kadar besler ki, bazen eşitlik için mücadele eden kendisi haddi aştığını farkedemez. Aslında belki mesele eşitlik değil, adalettir, merhamettir ve ikisi arasındaki dengedir.

“Kızlar kahve içmez”, kahvenin az bulunduğu zamanlarda, kahvenin özel olduğu zamanlarda, kızların bunu içmeye layık olmadığını sanki ifade etmek ister. “Kızlar konuşmaz”, “kızlar yemez” gibi birçok başka versiyonlari olan sözler, bastırılmış duygularla birlikte bir haksızlığın toplumsallaşmasına sebep olur. İslam ve öz-Türk kültürlerinin kadına verdiği anlamın aksine gelenekçiliğimiz, tutuculuğumuz ve yenilmislik komplekslerimiz bize kızların ‘saçı uzun aklı kısa’ benzeri sözlerile 2. sınıf vatandaşlıklarının nesilden nesile aktarılmasına sebep oldu.

Ama artik kahve içmek bol resimli sosyal medyaların da etkisiyle hayattan keyif almanın sembolü oldu. Kızlar sadece kahve değil, bilumum başka içecekvari şeyleri de içebiliyorlar.

“Kızlar kahve içmez” neslinin kızıyım ben de. Onlarca yıl sonra gelen, “kızlar kahve içmez”in altında bir hikmet bulduğunu düşünen, bir farkındalıkla ve hayranlıkla insan dönüşümünü izlemeye başlayan bir anlayışla. Minnettarlıkla. İzliyor ve anlamlandırmaya çalışıyorum.

Geleneksel tıbbın insana bakışı

Yıllar sonra, temeli İbn-i Sina’ya ve (modern tıbbın da babası olduğu söylenen) Hipokrat’a kadar uzanan geleneksel tıpla ilgili bilgi edinmeye başlayınca, “kızlar kahve içmez”i biraz da olsa anlamaya başlayacaktım. Zira geleneksel tıp, modern tıbbın aksine insana bütüncül bir bakış açısıyla bakıyor. Modern tıp insanı kardıyoloji, ürolöji, jinekoloji, dahiliye gibi parçalara bölerken, geleneksel tıp insana ruh, zihin ve beden üçlüsünde bütüncül olarak bakıyor ve bütün insan sistemlerinin birbiriyle ilişkisini de göz önünde bulunduruyor. İnsan bedenindeki 4 unsurun dengesini düzelterek birçok hastalığı da tedavi etmeye çalışıyor. Bu 4 unsurun nitelikleri olan soğukluk, sıcaklık, kuruluk ve nemlilik oranlarının dengeleyerek insanı ve sistemlerini tedavi etmeye çalışıyor.

Geleneksel tıp ve mizaç öğretisine göre, çokça kahve içmek, insan vücuduna kurutucu ve soğutucu etki yapıyor. Çünkü kahvenin etken maddesi olan kafein ve anti-oxidanlar yanında, bir de mizaci özelliği var. Geleneksel tıbba göre bedenin soğuması ve kurumasının en önemli etkilerinden bir tanesi, tam da çağımızın hastalığı olan depresyon gibi psikolojik hastalıklara yol açması. Ama konuya dönersek, neden “kızlar kahve içmez”? Böyle hikmeti barındıran bir söz, haddini aşıp nesilden nesile, kulaktan kulağa aktarılarak kızların layık olmadığı fikrini ve önyargısını oluşturmuş belli ki. Belki biraz da tarihte yapılan hataları günümüze taşımayalım derken, tüm kültürel mirasımızı reddetme ve modern batı hayat tarzının maddesel üstünlüğüne gönüllü oluşumuzdandı bu sözün fısıltılarla bu anlama dönüşmesi.

İnsan sistemi en helal, temiz ve tayyip olana layık

Oysa layık olmadıklarından ya da ikinci sınıf vatandaş olduklarından değil, tam tersine, en iyi ve en kaliteli beslenme tarzına layık olan bir fizyolojiye, beden-ruh-zihin sistemine sahip olduklarından “kızlar kahve içmez”. Çünkü kadınların (tabi ki erkeklerin de) sistemlerinin dengede olması için -ki bu da toplumun dengede olması demek-, mizaçlarına ve fıtratlarına uygun beslenmeleri, daha dogrusu, yaşam tarzını tercih etmeleri gerektiği sonucu çıkıyor.

Modern tıp ve bazı araştırmalar da artık, kahvenin uyarıcı etkisi olan kafeinin özellikle hormonlar üzerine olumsuz etkisini ve anti-oxidan özelliklerinden oluşacak pozitif etkilerin başka gıdalardan alınabileceğini konuşuyor. Günde bir fincandan fazlasını önermiyor.

Şerbet kültürü

Mayıs ayında harika bir Karadeniz turuna katıldım. Orda çay bahçelerini gezerken de ilginç bir bilgi verdi rehberimiz: Aslında kahve bizim kültürümüzün temelinde olmayan bir içecek. Nereden geldiği konusunda farklı rivayetler var, ama ilk olarak 1555 yıllarında yaygın olarak kullanılmaya başlanmış. Hatta siyah çay bile aslında Osmanlı kültüründe geç yerleşen bir içecek imiş. Osmanlının asıl içecekleri rafine şeker icad edilmeden önce doğal tatlandırıcılarla yapılan şerbetler (gül şerbeti, reyhan şerbeti, demirhindi şerbeti..), sahlep gibi doğal ve insan bedenini ısıtıcı içecekler.

Farklılığımız zenginliğimiz

Ruhumuzun taşıyıcısı olan bedenlerimizin ihtiyacı olan neyse, ona göre ihtimam gösterelim. En çok ihtimamı hak edenler de kızlarımız. İkinci sınıf vatandaş olduklarından değil, özene ve ihtimama değer olduklarından, kızlar da artık daha az kahve içsin. Fizyolojik ve ruhsal farklılık, genel olan veya yaygınlaştırılmaya çalışılan norm ve standart dışında olmak bir değersizlik ölçüsü değil, fıtri ve mizaci ihtiyaç olarak ele alınmalı. Şimdilerde modern toplum olan Hollanda, kimliklerde kadın-erkek ibaresini çıkarmayı planlıyor. Nedenini de eşitlik olarak acikliyor. Farklılıkları ve fitrati görmezden gelmek veya yok saymakla değil, kabul edip, saygı duyup ihtiyaca uygun olanı yapmakla adalet ve denge sağlanır bana göre.

Modern tıp ve geleneksel tıbbın gücü

Kahvenin etken maddesi kafein ve anti-oksidanlardan yararlanmak istiyorsanız, vücuda olan olumsuz etkisini de nötrlemeye çalışarak kullanmak tavsiye ediliyor. Eskiden kahvenin soğutucu ve kurutucu etkisini dengelemek için kaküle ile veya (kaliteli) süt ile yaparlarmış.

Tabi ki geleneksel tıbbın hikmetlerini gündeme getirmek, modern tıbba bir reddiye değil her zaman. Modern tıbbın güçlü yani olan bilgi, detay ve araştırma yönü ile geleneksel tıbbın bütüncül ve hikmet esaslı bakış açısını sentezleyip insan sistemine daha faydalı bir tip alanı oluşturmak en güzeli olurdu. Kimbilir, bu yazı bir reddiyeye, bir tartışmaya, bir araştırmaya ya da bir ilhama vesile olur sağlık alanında uzmanlaşmak isteyenlere.

Bir fincan kahvenin de kırk yıl hatırını yok mu sayacağız yani? Her şeye rağmen kahve keyfiniz bol olsun.

Rabia Karaman

 




Leave a Reply

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.

error: Content is protected !!
Haber her gün e-postanıza gelsin

Haber her gün e-postanıza gelsin

Yeni haberleri e-postanıza ulaştırmamız için mail adresinizi girmeniz yeterli.

You have Successfully Subscribed!