İnsan güzel şeyler de yazmak istiyor, ama bazı olumsuzluklar toplumu öylesine etkiliyor ki, insan onları yazmadan da edemiyor. Elbette güzel şeyler de yazacağım, ama önce herkesi rahatsız eden şu birkaç yaraya da parmak basmadan geçmeyeyim. Kimse alınmasın. Gördüklerimi yazıyorum sadece. Ayrıca ne kimseyle derdim sıkıntım, ne de kimseden bir beklentim var. Onun için dost acı söyler deyip gözlemlerimi paylaşmak derdim.
Maalesef toplumu oluşturan fertler her an patlamaya hazır birer bombaya dönmüşler. Trafikte, hastanede, sokakta, alışverişte, hatta parkta ve plajda herkeste bir öfke. Kimsenin kimseye tahmmülü kalmamış. Öyle ki en ufak bir uyarı bile şiddetli bir kavgaya gebe. Bu öfke hali trafikte daha da felaket boyutlarda. Kimsenin kurallar umurunda olmadığı gibi, kuralları hatırlatmaya kalkan birisinin kafasının beyzbol sopasıyla kırılma riski de çok büyük. Türkiye en çok beyzbol sopası satılan ülkelerin başında geliyormuş. Hem de kimse beyzbol oynamadığı halde! Ne anlama geldiğini siz düşünün.
Bu öfke patlamasından en çok etkilenenler de şüphesiz sağlık çalışanlarıdır. Daha dün Konya’da bir doktor ve sekreteri gözü dönmüş bir hasta yakını tarafından silahla öldürüldü. Bunlar maalesef münferit vakalar değil. Sağlık çalışanlarına karşı yapısal bir şiddet söz konusu. Hal böyleyken onlara sahip çıkmak yerine, onları olanlardan sorumlu tutan hastalıklı zihniyetler bile mevcut.
Peki böylesine öfkesine hakim olamayan bir toplumda nasıl olur da her önüne gelen silah alabiliyor diye de sormadan edemiyor insan. Hastaneye bile silahla giriliyorsa gerisini siz düşünün! Bence acil olarak, sadece görevi gereği silah taşımakla yükümlü olanlar dışında herkesin ruhsatı iptal edilmeli ve silahlar toplanmalıdır. Buna beyzbol sopası da dahil!
Dedim ya toplum patlamaya hazır bir bomba gibi diye. Bomba patlamadığı sürece mesele yok, ama bir patlarsa sonuçları çok acı olacaktır. Birileri bilerek veya bilmeyerek bu bombayı patlatmak için elinden geleni yapıyor. Göçmenler ve mülteciler üzerinden toplumu kışkırtanlardan bahsediyorum. Bunlar, herhangi bir mülteci, siz bunu Suriyeli ve Afgan olarak okuyun, suça karıştığı zaman, onlarla alakası olmayan insanları da içine alan bir kampanyaya başlıyorlar. Sanki bütün Suriyeliler veya Afganlar potansiyel suçlu imişler gibi toplumda bu yönde bir algı oluşturmaya çalışıyorlar. Nerede bir münferit olay olsa projektörler o yana çevriliyor ve halk kışkırtılıyor. Bütün bunlar toplumda büyük bir tahammülsüzlüğe sebep olmakta ve daha da önemlisi her an toplumsal bir öfkeye yol açabilecek olması. Halbuki bu meselenin asıl muhatabı yerinden yurdundan edilmiş mülteciler değil, onların böyle plansız programsız üllkeye salıverilmesini sağlayan yetkililerdir. Böylesi devasa bir mesele saldım çayıra mevlam kayıra mantığıyla çözüme ulaşmaz. Yapılması gereken iktidarı ve muhalefetiyle bu meseleye köklü çözümler aramaktır. İç siyaset için istismar konusu hiç değildir.
Son olarak da şu sıralar akın akın Türkiye’ye tatile gelen Avrupa Türklerinin davranışlarına değinmek istiyorum. Tatilciler söz konusu olunca, Türkiye’de insanları en çok irite eden Avrupa’dan gelip buradaki insanlara ahkam kesmeleri. Avrupa’yı kötüleyip Türkiye’nin güllük gülistanlık olduğunu iddia etmeleri en rahatsız edeni. Tabiri caizse biraz da görgüsüzlük söz konusu. Maalesef bu görgüsüzlük yola çıkar çıkmaz kendini gösteriyor. Havaalanlarında, gümrüklerde sıraya kaynamak ve trafikte hem kendilerinin hem de başkalarının hayatını tehlikeye atan hareketler bunlardan sadece birkaçı. Gönül ister ki, oralarda nasıl davranıyorlarsa, yolda ve buralarda da aynı şekilde davransınlar. Bu da zor omasa gerek!
Bu vesileyle Kurban Bayramınızı kutlar, her gününüzün bayram tadında geçmesini dilerim.