Uzun yıllar Hollanda’da yaşadıktan sonra tekrar Ana vatana geri döndük. Dile kolay, tamı tamına 35 yılımız yurt dışında geçmiş. Bu da gösteriyor ki ömrümüzün yarıdan fazlası yurt dışında geçmiş. Yurt dışı demek ne kadar doğru olur bilmiyorum, zira gittiğimiz yeri de yurt edinmişiz. Zamanla gurbeti sıla yapmışız. Bundan sonra da gurbetçiliğe devam bizimkisi anlayacağınız. Ama bu seferki gurbetçilik çok farklı. Özlemi de hasreti de farklı.
Evet, ikameti Ana vatan Türkiye’ye taşıdık, ama Hollandaca deyimle baba vatan Hollanda’yla da ilişkilerimiz kesilmeyecek. Ne de olsa evlatlarımız ve dostlarımız hala orada. Salt bu olgu bile bizim kendimizi gurbetçi olarak hissetmemize yeter. Sadece onlar mı, yaşadığımız şehir(ler), alışkanlıklarımız, meşgalelerimiz, kural ve uygulamalar, kibbeling, haring, patat ve hatta yağmuru bile özleyeceğiz belki. Bunun derecesini zaman gösterecek.
Uzun yıllar Avrupa’da yaşadıktan sonra Türkiye’ye temelli dönmenin de bir takım şartları var. Öyle geldim demekle olmuyor anlayacağınız. Her şeyden önce sınırdan girer girmez ayarlarınızda değişiklikler yapmanız gerek. Hem fiziksel ve hem de duygusal ülkenizi Türkiye olarak değiştireceksiniz. Bu sizin işinizi oldukça kolaylaştıracak. Aksi takdirde hayal kırıklığınız büyük olur, mutsuz ve pişman olursunuz.
Ayarlarınızı değistirdikten sonra yapmanız gereken en önemli şey, tecrübelerinizden hareketle iki ülkeyi mukayese etmekten vazgeçmek olacak. Hollanda’da bu işler böyle olur, şu işler şöyle olur demekten sakınacaksınız. Derseniz de size sorulduğu zaman dersiniz. Yoksa bu söylediklerinizin ne size faydası ne de sizin söylediğinizi anlayan olur. Bu demek değildir ki, yanlış bulduğunuz şeyleri siz de yapın. Tam aksine doğru bildiğinizi, bir tek siz yapıyor olsanız da yapmaya devam edin. Böyle daha etkili olacağınızdan eminim.
Alışmanız gereken bir diğer durum da bürokrasi. Eskiye göre olumlu yönde büyük değişiklikler var, ama hala muhatap bulmakta zorlanıyorsunuz. Çok basit bir işlem için bile bir dünya zaman harcamanız gerekebilir. Hatta danışmada bilgi vermekle mükellef olan memurların bile çalıştıkları kurumlardan habersiz olduklarına şahit oluyorsunuz. Öyle ki, bu hafta bir imza için iki gün vergi dairesine gitmem gerekti. İlkinde, sadece kişisel bilgilerin doldurulması gereken bir İngilizce formun tercüme ettirilip noterden tasdik ettirildikten sonra gelinmesi söylendi. İstenildiği gibi formu tercüme ettirip tekrar gelince, bu sefer başka bir memura yönlendirildim. Memur, meseleyi bilmediğini, ama konuyu araştırıp en kısa zamanda beni arayıp bilgi vereceğini söyledi ve öyle de yaptı. Ben daha binayı terk etmeden aradı ve bana gereken bilgiyi verdi.
Alışmanız gereken daha çok şey var, ancak bunları hepiniz biliyorsunuz. Mesela trafikteki davranışlar bunların en başta gelenlerinden. Sakın ha bu konuda insanları eğitebileceğiniz yanılgısına düşmeyin. Siz onları kendinize benzetemeyeceksiniz, ama onların sizi kendilerine benzetmelerine dikkat edin!
İşte böyle, bu yazdıklarımdan hareketle olumsuz bir tablo çizdiğim intibası oluşabilir, ancak öyle değil. Eğer bürokrasiyle fazla bir işiniz yoksa, ki benim gibi emeklinin ender olur, çalışmak mecburiyetinde değilseniz, okul çağında çocuklarınız yoksa hayat şahane. Hele bir de sağlığınız yerindeyse değmeyin keyfinize. Allah isteyen herkese emekliliği ana vatanda yaşamayı nasip etsin diyelim.
Bu vesileyle Ramazan Bayramınızı kutlar, her gününüzün bayram tadında geçmesini dilerim.