Günlük hayat içerisinde birçok olayla karşı karşıya kalıyoruz. Bu durumlar karşısında da çeşitli duygusal veya davranışsal tepkilerimiz olabiliyor. Bunlardan biri olan öfke; önemli ve güçlü özelliklere sahip en temel duygulardan biridir. Mutluluk, sevinç, heyecan, şaşkınlık gibi oldukça doğal, insani, evrensel ve sağlıklıdır.
Günlük hayat akışı içinde “çok öfkeliyim”, “öfkemi içimde tutamıyorum”, “öfkemi kontrol edemiyorum” gibi birçok söylem kendine yer bulabilmektedir. Kontrol edilebilir olduğu sürece zararlı değil, geçici bir duygudur. Genellikle olumsuz bir anlam çağrıştırmakla birlikte, aksine evrimsel olarak hem kişisel, hem de toplumsal sağ kalımımız ve nesillerin devamı için gereklidir. Kendimizi ve sevdiklerimizi korumak gibi bir amaca hizmet eder. Nasıl yaşamı sürdürmek için bir parça korku ve kaygı gerekiyorsa, bir parça öfke de oldukça önemlidir. Bu açıdan değerlendirildiğinde öfkeyi yalnızca olumsuz bir duygu olarak kabul etmemiz tam anlamıyla doğru olmayacaktır. Olumlu ya da olumsuz bir duygu haline getiren, bu duygunun kontrol edilebilirliği ve nasıl dışa vurulduğu ile ilgilidir.
Hayatta kalmaya hizmet etmesi yönüyle olumlu bir işlevi bulunmaktadır. Fakat madalyanın bir de öbür yüzü vardır. Şayet kontrol altına alınmazsa kişinin haz alma duygusunu engelleyip, zaman zaman zarar verici özelliğe de sahip olabilir. Hafif bir gerilimden yıkıcı bir patlamaya dönüşebilir. Öfkeyi kontrol etmenin amacı; insanın bu duygusunun saldırgan davranışlara dönüştürmeden, kendisine ve çevresine zarar vermeden, doğru olarak ifade etme becerisini kazanabilmesidir. Asıl ele almamız ve dikkat etmemiz gereken noktada budur. “Öfke, aklın alevini söndüren büyük bir rüzgâr, geçici bir duygudur.” Diyen hümanist ve ahlakçı olarak tanınan Fransız yazar Andre Gide, madalyanın bu yüzünün önemine dikkat çekmistir. Öfkeyi yoğun bir biçimde yaşadığımızda, ifade ediliş şekli ve şiddetiyle kendimiz ya da bir başkası için tehdit oluşturmaya başladığında ortada bir sıkıntı söz konusu var demektir. Buna da öfke kontrol bozukluğu diyoruz.
Öfke kontrol bozukluğu, aslında davranım bozukluğudur. Temelde çeşitli olaylar veya durumlar karşısında yaşanılan öfkenin kontrolünü sağlayamama, saldırganlığa dönüşmesi ve bir kişinin kendisi ya da bir başkasına fiziki veya sözlü bir biçimde zarar verecek tepkilerde bulunmasıdır. Aşırı öfkenin şeytandan olduğunu söyleyen Peygamber Efendimiz (SAV), sinir anında ne yapmamız gerektiği konusunda şöyle buyurmaktadır: ”Öfke, şeytandandır. Şeytan, ateşten yaratılmıştır. Ateş, su ile söndürülür. Öfkelenince abdest alın!” Nedeni basit bir şey olsa bile öfkelendiğimiz anda ağzımıza geleni söyleriz. İstemdışı bile olsa şiddete yönelik hareketler sergiler, sonrasında da ne yazık ki istenmeyen sonuçlara yol açabiliriz. Sinir anında sergilenen hiçbir davranışın bize fayda getirmez. Çevremizdeki kişilerin kalbinin kırılmasına ya da ailenin dağılması gibi toparlanamaz durumlara soktuğunu açıkça görürüz. Medya da cinnet geçirenlerin haberini duymadığımız gün yoktur. Bu tarz bir durum söz konusu olduğunda öfke sağlıklı işlevini kaybetmekte ve öfke kontrol bozukluğu ortaya çıkmaktadır. Horatius’ un dediği gibi : “Öfke geçici bir çılgınlıktır. Hükmetmeye bak, yoksa o sana hükmeder.”
Tamda burada aklımıza şu soru gelebilir. “Öfkeyi sağlıklı bir biçimde dışa vurup vurmadığımızı nasıl anlarız?”
Temelinde nasıl ifade edildiği yatmaktadır. Kendimizi sürekli sinirli ve saldırgan biri olarak tanımlıyorsak, sonradan pişman olacağımız sözler ağzımızdan çıkıyorsa, bize veya bir başkasına zarar verdiğini, insanları incittiğimizi düşünüyorsak, hayatımızın işlevselliğini, ilişkilerimizi ve genel anlamda sosyal yaşamımızı etkiliyorsa “öfke kontrol bozukluğu” yaşadığımızı söyleyebiliriz.
Peki neden öfkelenir ve kontrol etmekte zorlanırız? Öfke kontrol bozukluğunun olası sebepleri nelerdir?
“Öfkenin her zaman bir nedeni vardır. Ama her zaman iyi bir nedeni yoktur.” Diyerek, sorunun cevabını aslında Benjamin Franklin vermiştir.
Öfke kontrol bozukluğundan söz ettiğimizde, bu duruma etki eden tek bir faktör yoktur. Klinik anlamda bir rahatsızlığa dönüşmesinde birbirine kenetlenen birçok özellik veya olay etkili olabilmektedir. En önde gelen nedeni kişinin çevresidir. Stres, korku, hayal kırıklığı, ruhsal olarak zorlanılan durumlar da etkendir. Engellenme, beklentilerinin karşılanmaması, finansal sorunlar, haksızlığa uğramak, sosyal veya ailevi durumlar da öfkeyi ortaya çıkarmaktadır. Asıl kaynağına gelince!
Kişinin yetiştiği ortam
Tüm duygular gibi öfkenin de temeli hayatın erken dönemlerinde atılmaya başlar. Kontrol mekanizması bu dönem içerisinde gelişir. Yapılan araştırmalar öfke kontrol bozukluğu söz konusu olduğunda, aile tarafından yetiştirilme şeklinin önemini ortaya koymaktadır. Sürekli baskı, şiddet ve yargılayıcı bir dille yetiştirildiğimizde, engellendiğimizde ve kendimizi ifade etmemize izin verilmediğinde bu durumun yansımaları ilk fırsatta ortaya çıkacaktır. Duygusal tepkilerimizin kontrol mekanizmasını bozarak öfke kontrol bozukluğu gibi rahatsızlıklara sebep olacaktır. Aynı bozukluğa sahip ebeveynler tarafından yetiştirilen bireylerde, bu sorunlar daha yaygın görülmektedir. Çünkü aileden öğrenilen sözlü veya fiziki saldırganlık bir sorun çözme yöntemi olarak öğrenilecektir.
Kendini ifade edememe
Kişi duygularını, düşüncelerini yeterince açık ifade edemediğinde veya karşısında otorite figürlerin olması sonucunda içe atılan öfke bir süre sonra kişinin kendine ve başkasına yönlendirilerek dışsallaştırılabilir. Bastırılan öfke dışarıya çıkarken daha güçlü ve yıkıcı olarak kendini gösterir.
Dışlanmışlık Duygusu
Dışlanmışlık duygusu yaşayan insanların kontrol mekanizmalarının zarar gördüğünü araştırmalar ortaya koymuştur. Bu insanların gergin, sinirli bir ruh haline sahip olduğunu ve öfkesini daha çok dışa vurduğunu göstermiştir. Bütün bunlar dikkate alındığında dışlanmışlık duygusu yaşamak, kontrol bozukluğunun en önemli sebeplerinden biri olarak görülmektedir.
Beyin Kaynaklı Faktörler
Genetik ve beyin kaynaklı birçok faktörün de öfke kontrol bozukluğunun gelişiminde rol oynadığı bilinmektedir. Örneğin, mutluluk hormonu olarak bildiğimiz “serotonin”in normal miktarda salgılanmaması veya beyinde dengesiz dağılımı, duyguların kontrol mekanizmasına zarar verebilmektedir. Serotonin oranını dengesizleştiren fizyolojik bir rahatsızlık veya sorun, öfkeyi kontrol edememede oldukça etkendir.
Ruhsal Sağlık Sorunları
Kaygı bozuklukları, duygu durum bozuklukları ve çeşitli türden kişilik bozukluklarının (anti sosyal veya sınırda kişilik bozukluğu gibi) öfke kontrol mekanizmasına zarar verebildiği bilinmektedir. Aşırı hata yapma kaygısı, başarısızlık korkusu ve endişesi, mükemmeliyetçilik öfke ve saldırganlığa neden olabilir. Kendilerini fiziksel ve ruhsal yönde çok beğenen ve üstün gören, sürekli beğeni, ilgi ve onay bekleyen (narsistik kişilik bozukluğu) kişiler, gittikleri her yerde hemen özel bir yeri hak ettiğine inanırlar. Beklentileri karşılanmayınca benlik saygısı çabuk düşer. Kolay zedelenirler. Sonrasında da öfke ve kırgınlık kendini gösterir.
Gelelim öfkemizi kontrol etmek için neler yapabileceğimize.
Yöneterek!
Öfke yönetiminin amacı; kızgınlığın ve öfkenin yol açtığı duygusal ve bedensel tepkileri azaltabilmektir. Kızgınlığa yol açan insanları, olayları yok etmek onları değiştirmek çözüm değildir. Mutlaka sizi kızdıran başka kişi veya durumlar ortaya çıkacakır. Yapabilecek şey bu insanlar ya da olaylar karşısında gösterilen içsel ve dışsal tepkileri kontrol edebilmek, onları yapıcı bir şekilde yönetebilmektir. Doğru şekilde ve doğru yere yönlenen öfke sizi hafifletir, daha sakin hissetmenizi sağlar. Sadece öfkenin ifade edilmesi ve dışarı çıkması değil, aynı zamanda öfkenin kaynağının keşfedilmesi, geçmiş yaşantılar ile ilgili bağlarının açığa çıkması ve bu noktaların üzerinde durulması da öfkeyi kontrol altına almayı sağlayacaktır. Aynı zamanda kendimizin yapabileceği basit yöntemlerinde oldukça faydası vardır.
•Mesela; derin nefes alıp, vererek gevşeme.
•“Sakin ol” , “ duygunu ifade et” şeklinde kendini telkin etme.
•Öfkenin farklı şekilde ifade etme yöntemleri olduğunu bilmek.
•“Herşey mahvoldu!”, “yine öfkemi kontrol edemeyeceğim” gibi düşüncelerden uzaklaşıp, olumluyu düşünmek ve bunu aşabileceğinize inanmak.
•Kendinize söylediğiniz “Öfkeleniyorum, çünkü…” İle başlayan cümleler kurarak, anlaşılmadığınız için mi yoksa kendinizi ifade edemediğiniz için mi öfke duyduğunuzu ve altındaki duyguyu keşfetmenize yardımcı olacaktır.
•Durumu değiştirip değiştiremeyeceğimizi araştırmak ve çözüm yolları bulmak.
•Öfkeli insanlar genellikle düşünmeden yargılama ve bu yargıları yönünde davranma eğilimindedirler. Daha iyi iletişim, önyargıları ortadan kaldıracaktır.
•Mizah, öfkenizin yoğunluğunun azalmasına yardımcı olabilir. Herşeyden önce daha dengeli bir bakış açısı sağlar. Çünkü mizah sırasında yaşanılan duygularla, öfkenin bir arada bulunması mümkün değildir.
Öfke kontrol bozukluğu ve kendi kendimize bu durumla baş etme yolları hakkında artık yeterince bilgiye sahibiz. Kontrol altına alınmadığı zaman kişinin hayatı için oldukça yıkıcı özellikler gösterebilir. Eğer hala “kendinizi tükenmiş hissediyorsanız”, “öfkemi kontrol etmekte zorlanıyorum ve hayatımı etkiliyor”, “düşüncelerimi organize etmede veya yönetirken sorun yaşıyorum” diyorsanız veya öfke kontrol bozukluğu yaşadığınıza inanıyorsanız bu konuda uzman desteğine başvurmalısınız. Bu durum iş, okul, sosyal hayatı, kişiler arası ilişkileri, etkilemeye başlamışsa yardım almak önemli, hatta zorunludur. Çok boyutlu bir tedavinin uygulanması, yaşadığınız öfke patlamalarını yönetmenize katkıda bulunacaktır. Burada amaç, öfkeyi tamamen yok etmek değil ama öfkenin aktarımında çevreye ve kişinin kendisine zarar vermesini önlemektir.
Unutmayalım ki; ünlü Alman edebiyatçı Johann Wolfgang Von Goethe nin dediği gibi: “Deniz ne kadar dalgalı olursa olsun, sonunda durulur.” Bu süreç uzun ve zorlu görünebilir ama başarılar o ilk adımı atmakla ve inanmakla başlar.
Sağlıcakla ve sevgiyle kalın.
Mücevver Ünüvar Konuksever,