Hayatımız bir fotoğraf! Biz bu fotoğrafı oluştururken, çoğu zaman bilinçsizce kullandığımız renklerden, attığımız fırça darbelerinden habersiz sürekli çalışıyor, koşturuyoruz. Bir telaşla sabahı akşam ediyoruz. Bitmeyen ışlerimiz, toplantılarımız, yollarımız, eğitimimiz, borçlanımız, hedeflerimiz, planlarımız vs. Var da, var.
Kendimiz için öncelikli sandığımız o kadar çok çabalarımız var ki, çıkardığımız gürültü ve patırtıyla hayat fotoğrafımızın içinde ruhumuzun sesini duyamıyor, benliğimizi bulamıyoruz. Içimizdeki boşluğun çeperlerini sahte güzelliklerle süslüyoruz. Kalbimizin üstüne attığımız o kalın şalla üşüyen yüreklere dokunamıyoruz. Kurduğumuz şatafatlı yaşamla atılan çığlıklara sağır kalıyor ve kendimizi emniyette hissederken yanıbaşımızda uçurumdan düşeni göremiyoruz. O kadar büyüttük ki, “yerli” hesaplarımızı, arza dair emellerimizi ve bu mavi gezegende baş köşeye oturtulma amacımızı unuttuk.
Gelişiyle, “silkelenme, özünü bulma, resmini görme vakti,” dedi onbir ayın sultanı. Bu ikazla bakışlarımızı yerden göğe kaldırdık ve bir hilal tebessümüyle, yerin gündeminden göğün gündemine erişmeye çağrıldık.
Hilalin o ince tebessümüyle, o zarif nezaketi ve sunulan müjdeyle, tuttu oruç bizi göklü eyledi. Bu davetle Güneş’e taşındık. Gözlerimizle refakat ederek, doğuşunu ve batışını izler olduk.
Kızılın, sessizce akıp gidişiyle sevinçlerimiz yaklaştı. “Hele bir akşam olsun” demelerlmiz, tatlı telâşlarımız çoğaldı. Resmimize, bir kaç adım geri çekilip eserine yeniden bakan sanatçı gibi bakarak, kendi yerimizi yeniden gördük. Ağırlığımızı tartıp, ağırlandığımız yeri yeni baştan fark ettik. Unuttuğumuz değerleri, kaybettiğimiz benliğimizi yeniden bulduk. Her şeye gücümüz yeter sanırken, güçsüzlüğümüzle yüzleştik. Suyun da, ekmegin de sahibi olmadığımızı anladık. Parasını vererek hak ettiğimizi sandığımız hiç bir şeyi hak etmediğimizi gördük. O suyu içecek dudağın da, ekmegi yiyecek ağzın da bize ait olmadığını fark ettik.
Ne “ben” dediğimiz, ne de “benim” dediklerimiz bizim. Sahip değiliz hiç bir şeye. Kendimize bile. Şahidiz ancak. Beraber akıyoruz Ay ve Güneş’le. Sadece seyircisiyiz varlığın ve varlığımızın. Tebessümle sunuluyor hilal gibi. Sıcacık ve taze veriliyor güneş gibi. Elimizden olmayanların elimize lütufla , incelikle, zerafetle usulca indirildiğini görüyoruz.
Sahte çeperlerin arkasındaki o boşluğu doldurmak için gelen, kadir gecesiyle ulvî duygularımızı pekiştiren oruç, şimdi veda etmeye hazırlanıyor.
Bize de bunları sunanın nazarında, mütebessim bir hilâl olmak, güneşin ışıklarıyla resmi görmek ve bu dolduruluşun tadını çıkartmak
düşüyor.
Hoş olsun ayrılığımız. Huzurla olsun el sallamalarımız.
Akşamınız huzur, her anınız iftar sevincinde olsun.