Dünya gündemine etrafımızda ki gelişmelere bakınca Prof. Dr. Alev Alatlı hocanın kültür ve medeniyetlerle ilgi sorduğu bir soruyu sorarak yazıma başlamak istiyorum. Sizler uygarlığı doğuran binlerce yılın inançlarını, değer yargılarını, doğru-yanlış algılarını, yaşam biçimlerini, sanatını, mimari ve müzikleri ile yoğrulan tecrübe birikimi değerler bütünü “kültürü” basit bir şey mi sanıyordunuz? Kim ne sanarsa sansın, bendeniz medeniyeti asırlardan süzülüp gelen kültürel birikimlerin maddi ve manevi yansıması olarak tarif ederim. Medeniyetin şehirlilik anlamında Medineden türetildiği tezine itiraz etmeden, uygarlığın Güneş gibi doğudan doğduğunu ve batının da batırdığını idda edenlerdenim. Bu tezimin doğru anlaşılması için teknolojik gelişmişlik, modernite ile medeniyeti karıştırmadan analiz edilmesini tavsiye ederim.
Yine bugün batının sebep olduğu insanlık ayıplarına bakınca, batının savunduğu evrensel değerler sistemi insan hakları ve özgürlükler de dahil olmak üzere, tüm iyilik ve güzellikleri kendi vatandaşları için isteyip arzu ettiğini tesbit ederiz. Evet: batının tatbik ettiği “insanlık ayıbı dünya siyaseti” bir çok ülke de demokratik hak ve özgürlükleri yerleştirme bahanesiyle iç karışıklığa neden olmuştur. Milyonlarca insan yerinden yurdundan edilerek, mülteci konumuna düşürülmüş ve ayarttıkları mültecilere kendi kapılarını kapatarak Türkiye’nin başına bela edilmiştir.
Diğer taraftan mazeret olarak Hristiyan dünyasında “Kültürümüzün İslamlaşmasına karşı işbirliği” sloganıyla başlatılan ve kültürel yozlaşma korkusu üzerine inşa edilen bir propaganda metodunun karşılık bulmasıyla birlikte, islama fobi altında kültürel çatışma başlatılmıştır. Şayet çatışmayı durdurmak için gereken önlem alınmaz ise, yakın gelecekte kültürel çatışmaların daha da şiddet kazanacağından endişe ettiğimi ifade etmek isterim.
Gündeme dair…
Uzunca bir süreden beri Küresel çevreler, Türkiye’ye yönelik yerel işbirlikçileri PKK ve medya marifetiyle etnik aidiyet ve kültürel kriz ortamları yaratma çabası içerisindeler. Ahali üzerinde ince ayarlı bir zihin yönlendirme operasyonuyla, toplumsal huzur ve siyasi istikrarı bozmak istemekteler. Ancak tüm bu kara propoganda ve manipülasyonlardan geniş halk kitlelerinden ziyade, daha çok ayrılıkçı entellektüel kesimlerin etkilendiğini belirtmek isterim. Küresel çevrelerin T.C. burnunu sürtme tezgahlarına karşı ise, tek şanslı olduğumuz durum, ülkede siyasi irade ve istikrarın sürdüğü bir döneme tesadüf etmiş olmasıdır. Aksi halde eski devirlerin teslimiyetçi, silik siyaset anlayışınının hakim olduğu bir atmosfere tesadüf ettirmiş olsalardı, mazallah ülkemizi hallaç pamuğu gibi savuran fırtınalı iklimlerin yaşandığı bir ortama çekerlerdi.
Yeni dünya düzeni…
Soğuk savaş dönemi sonrası ve “Sovyetler Birliğinin” dağılmasını fırsata çevirmek isteyen “sığır çobanı kovbayların” tek kutuplu bir dünya dayatmasının sancılarını yaşıyor insanlık. Dünyamız “yeni dünya düzeni” adı altında ABD ve Siyonist İsrailin çıkarlarına hizmet edecek şekilde dizayn edilmek isteniyor.
Soğuk savaş döneminin sona ermesiyle birlikte, Yugoslavya dahil, doğu Avrupa ülkelerinin güç ve direncini kırarak ada devletçikleri şeklinde parçalayıp Avrupa birliğine dahil ettiren ABD, ortadoğu da ise, etnisitiye dayalı devletçikler kurdurarak y”eni güç merkezlerinin” oluşmasını engelleyip, tek kutuplu ve tek merkezden dünyayı yönetmek istiyor. Maalesef ABD’nin bu tek kutup ve tek merkez arzusuna AB’de göz yumarak, çanak tutuyor. Hasılı günümüzün çatışmalarını kültürlerin eğemenlik alanlarını genişletme arzusu olarak gördüğümü tekrar ederek, çevremizi kirleten kan ve barut kokusunun dağılarak tüm dünyada barış ve huzurun hakim olmasını diliyorum.