Daha ilk günden bize sonundaki bayramı müjdeleyen, görünen ve görünmeyen bütün güzellikleri üzerimize serpen ve onları umutla süsleyen Ramazan, kimimizle bir daha kavuşmak üzere, kimimizle de son olduğunu bilmenin hüznüyle vedalaşarak gitti.
Sosyal dayanışma ve kardeşliğin en üst seviyede yaşandığı huzurlu bir ayın ardından, bayrama kavuştuk. Ramazan Bayramı; her gün tutulan orucun iftar vaktinde ki sevinci gibi, bir aylık orucun da toplu gerçekleştirilen iftar sevincini ve coşkusunu ifade eden, müstesna günlerdir.
Paylaşmak demek, bireysel ya da ailevi değil, toplumsal bir kutlamadır. Önemli olan en güzel kıyafetlerimizi giyip, aile büyüklerini ziyaret etmek, ya da tatil gözüyle bakmak değildir. Onu özel kılan; ruhunu tanıdığımız, tanımadığımız herkesle paylaşmaktır. Bayram işte o zaman güzeldir, o zaman anlamlıdır.
Hüzünle, sevinci aynı anda yaşarken düşünüyorum da, çocukluğumuzda ki bayramlar ne kadar farklıydı. O zaman ki heyecanlardan eser bile kalmadığını görmek çok üzücü! Acaba diyorum: “Bayramlar mı eskide kaldı, yoksa biz mi eskittik?”
Yüreğimizde ki, o çocukluk döneminin bayram heyecanını kim çaldı bizden, nerede hata yaptık, eksiğimiz nerede?
İlk kim dedi: “Bayramlarda el öpmeyin, el öpmek geriliktir, tokalaşın.” diye ve ilk kim inandı, itibar etti?
İlk kim, “bayramlar tatildir, güneye inelim” diyerek araba yolunu memleketten, sahile çevirdi? İlk hangi evde kalkılmadı bayram namazına, erkenden uyanmadı ev halkı ve bayramlaşılmadı?
Hangi hain, bayramda kapısına gelen çocukları kaçırdı ve annelerin gönlüne şüphe, korku tohumları ekti?.. Çocuklar, bir filmi geri sarıyormuş gibi anlamsızca uzaklaştılar kapı önlerinden ve şekerler, mendiller, kolonyalar kapının arkasında kaldı.
İlk kim, kucak kucak kıyafet, ayakkabı taşıdı eve ve yatağımızın başından bayramlıklarımızı, kalbimizden o güzelim heyecanını alıp kaçtı? Kim yırtıp attı kartpostalları, ilk SMS’i kim gönderdi, kim, “dur yaa boşuna arıyoruz milleti, yazıverelim sosyal medyadan olsun bitsin” dedi?
Kenarı işli mendilleri kim kaldırıp yerine kağıt mendil koydu, el kadar mendilden, içindeki küçücük meblağdan ne istenildi, ne istenildi en güzel günlerimizden, çocukluğumuzdan, bayramımızdan?..
Alan daraldı, daraldı ve küçücük köylere, beldelere sıkışıp kaldı bayram. Bir avuç insanın yaşatma telaşı var bugün. Kolonyanın, baklavanın, sarmanın, kahvenin belki de son demleri! Kim yaptı bunu, modernizm mi, şehirleşme mi, bireysel mutluluğun toplumsal mutluluğa tercih edilmesi mi?
Her ne veya kim ise biri yaptı ve biz de alkış tuttuk. Başlı başına bir mutluluk vesilesi olan bayramları el birliğiyle geride bıraktık. Şimdi “nerde o eski bayramlar” demek kolayımıza gidiyor.
Oysa ki bayramlar burada! Bütün mevsimleri, günleri dolaşarak, hepsinin gönlünü alarak, yılda iki kez düzenli olarak geliyor ve kapıyı açmayan bizleriz! Açalım ve tutalım ellerinden. Çünkü bayramlarda kapımıza gelen çocuklar, poşetlerinde ağır yükler taşır. Biz onlara şeker veririz, onlar bize çocukluğumuzu…
Gelin bu yıl bayramı, dillere değil de yüreğimize getirip, kaybolan heyecanımızı, coşkumuzu, çocukluğumuzu yeniden yaşayalım, yaşatalım. Ne dersiniz(!)?
Bir çocuk kucağı dolusu sevgi ve neşesiyle “bayramımız” bayram olsun, umut olsun. Bir selam, bin muştuya dönüşsün.
Ramazan Bayramı’nız mübarek olsun.
Sayın Mücevver Ünüvar Konuksever, kültürel değerlerimizi anımsatan güzel yazınız bayram şekeri tadında olmuş. Beyninize, yüreğinize sağlık.
Elinize fikrinize sağlık. Yazınız şehirleşme dediğimiz şu olguyu bir kez daha düşündürdü. Şehirleşme medenileşmek demekti. Gelin görün ki medeni dünyada kişi yabandakinden daha yalnız ve daha az güvenli. Bayramın neşesi de toplumsal olmaktan uzaklaşmış anca bireysel hissediliyor. Bunu hissedebilene ne mutlu. Yazıda bir keşke hissettim. Pozitif bağlayarak da okurlara bir his kapısı aralamışsınız.
Teşekkürler