Yerel seçimler süresince, siyasi arenada AK Partili dargınların, yeni bir parti kuracağı gündeme getirildi. Abdullah Gül, Ahmet Davutoğlu ve Ali Babacan gibi isimlerin yeralacağı ve yerel seçim sonuçlarına göre tavır alarak, milli merkezi temsil edecek dedikleri yeni bir siyasi oluşumdan bahsedildi.
Bana göre siyasi başarı vizyon ve misyon ister. AK Parti’deki gayri memnunların katılımı ile beşinci ayın beşinde 55 miletvekili ile kuruluşunu ilan edecek dedikleri 55 formülüzasyonu siyasi başarı getirir mi bilemem. Varsayalım ki, yerel seçim sonuçlarından sonra AK Parti tökezledi yıkıldı, enkazın altından ne çıkar bilirsiniz. Bizim yöre’de, Yozgat’ta enkazın altından çıkana “moloz” derler. Molozun piyasası düşük, müşterisi de hurdacılar olur.
Demokratik sistemlerin vazgeçilmezi olan siyasi partiler, toplumsal talep ve destek olursa yaşarlar. Aksi halde saman alevi gibi parlar ve sönerler. Bu manada siyasi tarihimiz sanıldığından çok örneklerle dolu. Mesela 28 Şubat sürecinde merhum Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel DYP’den 40 milletvekilini istifa ettirip “merkezde” olduğunu ilan eden Demokrat Türkiye Partisi’ni kurdurup, hükümete de ortak ettirmişti. Sonucuna bakacak olursanız kocaman bir hiç..! Hüsamettin Cindoruk’un DTP’si kitlelerde heyecan yaratamadığı için tutunamadı hâk ile yeksan olup gitti.
Türkiye siyasetinde sag’da alternatif çok olduğu için zemin kaygan ve dengeleri sağlamak ta çok zor. Günümüzün merkez sağının en büyük partisi olan AK Parti’de “merkez” az, “sağ” ise fazla. AK Parti’de Menderes’in DP’si, Demirel’in AP’si, Özal’ın ANAP’ı gibi “merkez sağ” dengesinin tam oturmadığının farkında. O yüzden AK Partiden zaman zaman “Anıtkabir ziyaretleri, Cumhuriyet ilkeleri…” gibi merkezi seslerin yükselmesini Kemalistleri memnun etmekten başka, merkez çevre sentezini tesis etme gayreti olarak değerlendiriyorum.
Yeni oluşum söylentilerine dönersek, daha kuruluş aşamasında bile siyasi risk almaktan kaçan, kendi ikbalini parti programı üzerine değil de, başkasının yerel seçim felaketi üzerine kurgulayan, bir anlamda “moloz siyaseti” güden yeni bir oluşum, vatandaş indinde muteber olur mu bilemem. Diğer taraftan milli merkez gibi, yapay bir olguyu temsil edeceği söylenen Abdullah Gül, Ahmet Davutoğlu, Ali Babacan, Mehmet Şimşek ve sair isimlerin, kitlelerde nasıl bir heyecan yaratacağını da kestiremem. Fakat her şeye ra ğ men, sadece sayın Erdoğan’a kırgın ve dargınlardan oluşan “gayri memnunlar hareketinin” akıbet-î ikbali hakkında kehanette bulunmadan bekleyip görmeyi tercih ederim. Başaracaklar mı bekleyip göreceğiz.
Kısaca milli merkezi temsil edeceği söylenen yeni bir oluşum, milliyetçi muafazakar kesimlerde, yani geniş kitle tabanında muteber bir hareket olarak kabul görecek mi, yoksa DTP misalinde olduğu gibi, güdük ve sönük bir siyasi deneme olarak sönüp gidecek mi?