Üniversite yıllarımdı. Konya’da bir grup idealist öǧrenci ‘Konevi Dergisi’ni çıkarıyorlardı. Ben de, derginin Hollanda temsilcisiydim. Siyah beyaz fotoǧraflı temsilcilik kartımı hala muhafaza ediyorum. O yıllarda, Selçuk Üniversitesi’nin rektörü rahmetli Prof. Dr. Erol Güngör’dü. Konevi Dergisi de, Güngör hocayla söyleşiler yapıyor, görüşlerinin geniş kitlelere ulaşmasını saǧlıyordı. Zira Erol Güngör sadece bir rektör deǧil aynı zamanda bir düşünce ve gönül adamıydı.
Erol Güngör, Konevi Dergisinde kendisiyle yapılan bir söyleşide, hem tarihe not düşen hem de benim hayatımı deǧiştiren şu cümleleri söylüyordu: “Gençlerin, okuma çağlarında bulundukları, ancak iyice yüklerini aldıktan sonra yazabilecekleri hakkında yaygın bir kanaat vardır. Ben bunun aksini düşünürüm. Gençlerin daha çok okumalarını teşvik eden faaliyetlerinden biri yazmaktır. Gençler yazmak için daima çok okumak ve aynı zamanda bir fikir geliştirmeyi öğrenmek zorundadırlar.”
Seksenli yılların başlarında, bir üniversite rektorü tarafından yapılan bu anlamlı açıklama nasıl yorumlanabilirdi? Erol Güngör bu yorumu Konya’da yapıyor ama ta Amsterdam’da etkisi hissediliyordu.
Peki neden?
Çünkü bu açıklamada üç önemli konuya dikkat çekiliyordu. Birincisi, hiç şüphesiz, gençlere yazmaları için cesaret vermesi. Gençlerin yazma konusunda belli bir yaşı beklememelerini söylemesi. Diǧeri ise, yazma ile okuma arasında ciddi bir ilişkinin olduǧuna işaret etmesi. Ve aynı zamanda gençlerin bir fikir geliştirmeleri için okuma ve yazma faaliyetine önem vermeleri salık veriliyor.
Buradan çıkaracaǧımız ders elbette, okuma-yazma-fikir geliştirme arasındaki ilişkinin ortaya çıkarılmasıdır.
Devamla, yazma ve okuma faliyetinde devamlılığı sağlamanın en önemli etkenlerinden biri de günlük bir gazeteye abone olmaktır. Günlük bir gazeteye abone olmayı, geride kalan yorumlarımın birinde başarılı olmak isteyen STK liderlerine önermiştim. Bu öneri, yani aktüaliteyi ve dünyayı günlük bir yayın organından takip etmek, yazma faaliyetine gönül verenlerin de olmazsa olmazlarındandır.
Bazen bir yorum için, bir kitap ya da dört veya beş ayrı yazarın makalesini okumak durumunda kalabilirsiniz. O kitabı, makaleleri okuyarak o günkü yazacağınız konuyu farklı yazarların fikirleriyle zenginleştirebilirsiniz. İktibas etmek, örnekleri zenginleştirmek yorumunuzu daha da güçlendirir. Geçen ay yazdığım “Dünyayı etkileyen birkaç yazarla tanışmak” konulu yorum tam buna bir örnek teşkil eder. Zira, o yorumda düşüncelerine başvurduğum yazarlardan birisi Marilynne Robinson Amerikalı, diğeri Inez van Oord ise Hollandalı. Bir diğeri de Haruki Murakami bir Japon yazar.
Bu şekilde dünyayı etkileyen ve tarihe not düşen üç ayrı yazarın makalelerini veya onlarla yapılan söyleşileri okuyorsunuz. Yazarlar ve uğraştıkları alanlar ve düşünceleri hakkında bir fikir ediniyorsunuz. Üçüncü aşamada da, kendinize ait kelimelerle yorumunuzu yaparak okuyucularınıza takdim ediyorsunuz. Yani üç aşamalı bir eylem uyguluyorsunuz. Bunlar: okumak, fikir edinmek-yorumlamak ve yazmak.
Şüphesiz yazma faaliyeti, yazarın sadece bireysel gelişimiyle sınırlı değildir. Yazma ve okuma faaliyeti aynı zamanda ulaşılan kitle ile iletişime geçerek, onların da gelişmelerine katkıda bulunmaktır. Yazar ve düşünürün insanlığın gelişmesine katkısı tabii ki yazarın yaşadığı dönemle de sınırlı değildir. Zira, yayınlanan kitaplar yüzyıllarca insanlığın hizmetinde olabiliyor. Her çağda insanları etkilemeye, kaynak teşkil etmeye ve ilham olmaya devam edebiliyor. İnsanlık tarihinde bunun sayısız örnekleri bulunmaktadır.
Kısaca özetlememiz gerekirse; günümüzde yazma ve okuma faaliyetleri kitapların, gazete ve dergilerin yanısıra, facebook, mail, twitter, forumlar, instagram, sms, WhatsApp gibi alanlarda gerçekleşiyor. İnsanlar yazarak, okuyarak daha doǧrusu tarihe bir not düşerek insanlıǧa hizmet etmeye devam ediyorlar. Yazmak için çok okumak gerekiyor. Eǧer siz de tarihe bir not düşmek istiyorsanız, yazmaya başlayın. Yazıyorsanız devam edin.