Genelde sayısal başarılarımızı siyasal başarılara tahvil edememek, Türk Milleti olarak zaafiyet noktalarımızdan birisidir. Bunun en bariz örneği yakın zamanda Hollanda’da yapılan genel ve yerel seçimlerde görülüyor. 2010 yılında Nisan ayında çıkardığımız 5. sayımızda, Hollanda’daki Türklerin demokratik usullere göre yapılan seçimlerde, güçlerini 130.000 oy olarak ortaya koyduklarını tespit etmiştik. O gün itibarıyla 260.000 olan oy potansiyelimizin ancak yarısı sandığa yansımıştı. İyi bir organize ile en az 2-3 milletvekili çıkarabilecek bu oy sayısının ne yazık ki kitle partilerine dağılmış olması sadece bu büyük partilere yaramıştı. Nispeten siyasal başarı olarak nitelenebilecek bu sayı, ne yazık ki son beş yıldır siyasal sonuçlara yansımadı. Hatta son yapılan yerel seçimlerde Türklerin kullandığı oy oranı daha da düşerek, yüzde 35’lere kadar gerilediğini gördük.
Örneğin Ermeni meselesi 2004 yılında gündeme geldiğinde henüz soykırımın kabul edilme kararı çıkmadan o zamanki Avrupa parlamentosu adaylarımıza karşı bir karalama kampanyası yürütüldü. Bir hengameye getirilen 3 adayımız da sonraki aylarda çeşitli bahanelerle Hollanda’nın siyaset arenasından saf dışı edildiler. Erdinç Saçan, PvdA parti yönetiminden kendisine ulaşan basit bir SMS ile, ‘siyaset.nl’ sitesini de işlettiği bahanesi kullanılarak partiden uzaklaştırıldı. Birkaç gün arayla Ayhan Tonca ve Osman Elmacı ise CDA’dan ihraç edildiler. Bu kitle partileri mensuplarından sadakat beklerken, kendilerine yıllarca emek veren Türk adayları bir çırpıda gözden çıkarabildiklerini göstermiş oldular.
Bunu niye yazdım? 2006 yılında Hollanda gündemine dair, yukarıdaki konuyu da kapsayan düşünce ve ve durum analizi yapan yazılar yazmıştım. O yazılardan birinde, bu olaylardan çıkarmamız gereken dersler başlığı altında bir dizi saptamada bulunmuştum. Sayısal başarımızı siyasi ve toplumsal başarıya dönüştürebilmek için gerekli bazı noktalara yine değinmek istiyorum.
Propaganda ve kendimizi profile etme
Türklerin en zayıf oldukları sahalardan birisinin ‘propaganda’ olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz. Türklerin propaganda ile ilişkileri, yazılara, yalan iddialara cevap vermeye çalışmaktan ibaret kalmış, yani bir nevi pasif, kendini korumaya matuf bir gayretten öteye geçmemiştir. Bu davranış ise Türklerin daima suçlu durumda gösterilebilmesi için, karşı taraflara çok büyük bir rahatlık ve hareket serbestisi bırakmıştır.
Görünen o ki, ne FAON (Ermeni Federasyonu) gibi bundan 8-10 sene önce bahsettiğim Türk adaylarını ekarte ettirecek kadar etkili, sonuç alıcı mektuplar yazmışız, ne kamuoyunu arkamıza almada kreatif düşünceler geliştirmişiz. Ermeni Meselesi yıllardır Avrupa’nın gündeminde olmasına rağmen, bu konuda kendimizi dijital ya da görsel medya ve bilimsel kaynaklar aracılığıyla bilgilendirmemiz mümkün olmamıştır. O yıllarda 4000 Ermeni’nin oluşturduğu nitelikli bir lobi çalışması, sadece sözde Ermeni Soykırımı konusunda, o zamanki 400.000 Türk’ün niceliğini yenik duruma düşürmüştü.
Ermeni Meselesi gündemden düştüğünde, hem Hollanda’da kalıcı olan bizler için, hem de Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne ve hakiki demokrasiye yaklaşımını engellemek için farklı malzemeler, yeni iddialarla üzerimize gelecekleri gözardı edilmemelidir. Nitekim bunun izlerine Uyumdan sorumlu Sosyal İşler Bakanı Lodewijk Asscher’ın Hollanda’daki birtakım müslüman cemaatleri ayrıştırıcı ve fişleyici politikasında rastlamak mümkündür. Apaçık ırkçılık peşinde olan bir başka partiyi zikretmiyorum bile. Halihazırdaki milletvekillerimiz Tunahan Kuzu ve Selçuk Öztürk Asscher’ın müslümanları daha kucaklayıcı dil kullanmasını salık vermişler ancak onu pozitif ve konstrüktif alana çekemeyeceklerinin kendileri de zannediyorum farkındadırlar.
Medyanın gücü
Yukarıda da bahsettiğimiz gibi, medya tekniğini ve pratikteki işleyişini iyi tanımış olsaydık Hollanda medyasındaki “dezenformasyon” yüzünden gerilimler oluşmasına müsaade etmeyebilirdik. Bu yolla ortamın gerilmesi de en fazla bize zarar verecektir. Bundan nasıl kurtulabileceğimizin yolları aranmalıdır. Hollanda toplumunda çok saygın bir yer edinene kadar habere malzeme olmak yerine, haberi bizzat üretme yolunu seçmemiz en iyi seçenektir.
Kuruluşlar arası diyalog
Uzun zamandan beri gözlenen kurumlar arası diyalog eksikliği, olayı birlikte izleyip toplu bir sonuç ortaya koyamama sonucunu doğurmuştur. Hollanda’da örgütlenmiş, dernek, vakıf ve kuruluşlarımız kendi tabanlarını güçlendirme yönünde yıllardır verdikleri eforun aynısını, kuruluşlar arası diyalog, bilgi-alışverişi ve asgari müştereklerde birlikte hareket etme yolunda da vermeliler. Derinlemesine çalışmalar tabanın gündelik ihtiyaçları için gerekli olabilir. Ancak gücümüzü sürekli ve istikrarlı kılmak için genişlemesine çalışmaların gerçekleştirilmesi de elzemlerden biridir.
Görüşler üstü yapılanma
Sağlam bir temelle ve global değerleri doğru okuyan, kavramları anlayabilen ve yeni kavramlar geliştiren, problemleri zamanında sinyalize edebilen, farklı görüş ve çevrelerden oluşan bir yapılanma tercih edilmelidir. Böyle bir platform herhangi bir siyasi görüş için yapılanmayacak ve yönlendirilmeyecek, partiler üstü, cemaatler ve gruplar üstü bir oluşum olmalıdır. Bunun zorluğunu elbette hepimiz de biliyoruz ve yıllardır dile getiriyoruz. Ancak bu sağlanmadıkça, içinde bulunduğumuz handikaplar çözülmeyecektir. Böyle bir oluşum zamanı gelince, kendine muhalefet oluşturabilecek grupların bile haklarını savunabilmeli ki, uzun vadede onlara da faydası dokunabileceğini göstermelidir.
Erdemli insan, erdemli yönetim
Eleştiriye açık ve açık yürekli, yeri gelince kendinden sonrakine görevini, makamını ve yetkilerini devretmesini bilen erdem sahibi insanlarımız böyle bir oluşum içinde yer almalıdır. Böyle bir platformda görev alanlar, kişisel ya da siyasal görüşlerini böyle bir oluşumdaki görevlerinden soyutlayabilmeliler. Eskilerin deyimiyle ‘barika-i hakikat müsademe-i efkardan hasıl olur’. Gerçekler, fikirlerin çarpışmasından doğar düşüncesini ilke edinerek, geliştirilen düşüncelerde tez + antitezden bir sentez oluşturma gerekliliği şarttır. Çokseslilik şarttır. Düşünceler tamamen serbestçe dile getirilmeli, eleştiriler rahatça yapılabilmeli, tahammül sınırları esnekleştirilmeli, aşağılık duygusundan ve kişisel çıkarlardan arınılmalıdır.
Eğitim şart
Bir başka alan da eğitim uzmanlarından oluşturulmalı, bizden sonraki kuşakların eğitimi ve seçkin yerlere gelebilmesi için yeni stratejiler ve metotlar üretilmelidir. Faydası değişik örneklerle gösterilecek, onlarca farklı birimlerin ya da alanların oluşturulabileceğini düşünüyorum. Farklı konularda seminer, kurs, iş ve insan kaynakları konusunda eğitim programı imkanları sunan bir yapılanmanın da gerekli olduğu açıktır. Bu büyük projenin gerçekleştirilme şansı olursa, daha nice faydalı ve güzel projeleri üretebileceğine ve uygulayabileceğine eminim güzel insanlarımızın.
Finans kaynakları
Bütün bu sayılanların salt gönüllülerle yürütülebileceğini beklemek safdillik olur. Bu yüzden, bunları gerçekleştirmek için öncelikle bahsedilen bu konuların gerekliliğine inanmak şarttır. Bunu icraata koyabilmek için fiili olarak çalışan bir Ortak Platform Bürosu gerekir. Bu büro, ilk aşamada semi-profesyonel çalışan eleman(lar)la beslenmeli, yararları ve gerekliliği görüldükçe profesyonelliğe geçiş yapılmalıdır. Semi-profesyonel de olsa, böyle bir büronun giderleri olacağı açıktır. Finansal kaynaklar temin edilmeden bu projenin gerçekleştirilme olanağı maalesef yoktur. Üzerinde yaşadığımız ve geleceğimizi kurduğumuz Hollanda’daki 20.000 işadamımız, 1000 dernek ve vakıflarımız, federasyonlarımız, tüm kurum ve kuruluşlarımız bu kaynakların oluşturulmasında işbirliğine gitmez mi dersiniz?
Bunlar ütopik diyorsanız, bunun alternatifi olarak 4 yıl daha, 8 yıl daha, 12 yıl daha ölesiye çalışıp, kendimizi ispat edip, bir sonraki seçimlerde istediğimiz partiden aday olabiliriz. Ama her 4 yılda tırpanlanacağımızın rizikosunu göze alacak ya da çıkıp bunun aksini garanti vereceksiniz!