Toplumumuz tarafından tanındığınıza inanıyoruz ama kısaca kendinizi tanıtır mısınız?
11 Eylül 1983, Karabük doğumluyum. İlkokul, orta ve lise eğitimimi TED Karabük Koleji’nde tamamladım. Lisansımı, Galatasaray Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü’nde yaptıktan sonra, Fransız Hükümeti ile Türk Eğitim Derneği’nin (TED) ortak finanse ettikleri bursla bir yıllık yüksek lisans programı için Strasbourg’a Robert Schuman Üniversitesi’ne gittim. Orada Avrupa Yüksek Etütleri Enstitüsünde (IHEE) yüksek lisans programını tamamladım. Program çerçevesinde 3 ay Avrupa Konseyi’nde Hukuk Departmanı’nda staj yaptım. 2007 yılında, Dışişleri Bakanlığı’nın sınavlarına girdim. Sınavı kazanarak, 2007 Aralık ayında Dışişleri Bakanlığı’nda göreve başladım. Ankara’da, Doğu Asya ve Pasifik Genel Müdür Yardımcılığı’nda iki yıl çalıştıktan sonra T.C. Tunus Büyükelçiliği’ne atandım ve Eylül 2009-Eylül 2011 tarihlerinde T.C. Tunus Büyükelçiliği’nde önce Üçüncü Katip, sonra da İkinci Katip olarak görev yaptım. 2011 Eylül ayında ise T.C. Rotterdam Başkonsolosluğu’nda “Muavin Konsolos” olarak göreve başladım. Ocak 2014 itibarıyla “Konsolos”luğa terfi ettim. 31 Ağustos 2014 itibariyle Hollanda’daki görevim sona eriyor, merkeze dönüyorum.
3 yıldır Hollanda’dasınız. Ne umdunuz, ne buldunuz? Nasıl bir ülke olarak zihninize kazıldı? (Sosyal, kültürel, siyasi, ekonomik durumu ve duruşuyla) 3 yılı değerlendirdiğinizde nasıl bir tablo çıkar ortaya?
Hollanda’nın, gerek iklim gerek sosyal yaşam bakımından Tunus’tan sonra farklı bir ülke olduğunu tahmin ediyordum. Öyle de buldum. Hollanda’yı genel anlamda değerlendirmek gerekirse her alanda çok medeni bir ülke olduğunu söyleyebilirim. Keza 2014 yılı verilerine göre, dünyada en yaşanabilir dördüncü ülkenin Hollanda olduğunu okumuştum.
Sosyal açıdan bakıldığında gelir dağılımının dengeli olması, toplumsal refah olarak yansıyor. Toplumsal huzur için bu çok önemli bir durum. Devlet kimsesizlere, yaşlılara, aile içi şiddetin yaşandığı ailelerin çocuklarına kısacası ihtiyaç duyan bütün fertlere ilk aşamada sahip çıkıyor, herkesin topluma olabildiğince sağlıklı ve insan onuruna yakışır biçimde katılmasını sağlıyor.
Sosyal ve kültürel hayat çok hareketli, çok renkli bir yaşam var Hollanda’da. Belli temalar etrafında düzenlenen festivaller, eğlenceler, insana sosyal açıdan zenginlik katmasının yanı sıra, insanların iş hayatının stresini atmalarında önemli rol oynuyor.
Hollanda siyasi kültür bakımından oturmuş bir toplum. Genellikle koalisyonlarla yönetildiği için, çatışmadan uzak, büyük bir uzlaşma kültürüne de sahip. Siyasi katılımı artırmak için pek çok hak tanınmış. Hollanda’da yasal olarak 5 yıl süreyle ikamet eden 18 yaşını doldurmuş göçmenler, seçme ve seçilme hakkına sahip oluyor; bu büyük bir imkân. Ellerindeki potansiyeli kullanmayı çok iyi bilen bir toplum.
Ekonomik açıdan çok gelişmiş bir toplum. Nüfusunun azlığına, coğrafyasının küçüklüğüne aldırmadan tarihsel birikimini çok iyi korumuş ve çok iyi kullanmış bir devlet Hollanda. Teknolojik yenilikler noktasında son derece gelişmiş bir ülke. Bu başarının sebebinin de ben, kendilerini sürekli irdelemekten geçtiğine inanıyorum. “En iyisini nasıl buluruz” arayışını hep sürdürmekteler. Çiçek sektörü buna en güzel örnektir. Bugün dünyanın birçok köşesine gündelik olarak çiçek ihraç eden bir ülke mesela.
Buradaki gözlem ve deneyimlerimden yola çıkarak Hollanda’yı genel hatlarıyla bu şekilde özetleyebilirim.
Göreviniz gereği sürekli göçmen durumundasınız ve “damdan düşen” misali bizi en iyi sizler anlarsınız. Bundan dolayı vatandaşa çok güzel hizmetler sundunuz. Toplumun her katmanıyla bir araya geldiniz, onları dinlediniz. Devlet-millet kaynaşmasına zemin hazırladınız. Binlerce kez teşekkürler. Nasıl bir izlenimle ve birikimle Hollanda’yı terk ediyorsunuz?
Buradaki Türk toplumunu tanımak adına çok büyük, önemli birikim ve deneyimim oldu. Bir Türk diplomatı olarak Hollanda’da, özellikle Rotterdam Başkonsolosluğu’nda görev yapmanın şans olduğuna inanıyorum. Türklerin yoğun olarak yaşadığı ülkelerden birinde görev yapmak, buralarda yaşayan vatandaşlarımızla tanışmak, onların yaşam hikâyelerini dinlemek, yaşadıklarına tanıklık etmek büyük bir birikimin oluşmasına zemin hazırlıyor. Buradaki günlük yaşamın içerisinde deneyimleme, yakından görme ve yaşayıp hissetme imkanı; uzaktan okumaktan, seyretmekten çok daha gerçek ve farklı.
Vatandaşlarımızın ne tür sorunlarla karşılaştığını yakından bilmez ve o sorunların çözümüne dönük çalışma içerisinde olmaz isek doğru politikalar üretemeyeceğimiz kanaatindeyim. Diplomatlar olarak ülkemizi ve vatandaşlarımızı yurt dışında temsil ettiğimizden dolayı, Hollanda’da görev yaptığım süre içerisindeki tecrübelerimin ilerisi için çok değerli olduğunu düşünüyorum. Bu manada, Rotterdam’da görev yapmaktan dolayı kendimi şanslı sayıyorum ve çok olumlu, güzel izlenim ve birikimle dönüyorum.
Bu izlenimler ışığında değerlendirdiğinizde yarım asrı burada tüketen toplumumuzu nasıl bir gelecek bekliyor, öngörünüz nedir?
Toplumumuzu kesinlikle parlak bir gelecek bekliyor. İlk gelen nesil büyük zorluklar karşısında mücadeleler vererek bugünkü kazanımlarını elde etmiş. Tırnaklarıyla kazıyarak bugün bulundukları noktalara gelmişler ve başarmışlar. Birinci kuşağın o yıllarda attıkları tohumların ürünleri bugün, ikinci ve üçüncü neslin başarıları olarak birer birer toplanıyor. Misafir işçi olarak geldiği bu ülkede kalıcı olduğunu anlayan insanlarımız buraya uyum sağlamış, çocuklarını bu ülkenin şartlarına göre okutmuş, eğitmiş, yetiştirmiş. Türk değerlerinden kopmadan, çocuklarını bu ülkenin birer ferdi yapmışlar.
Şimdi iki dilli ve iki kültür yapısını çok iyi tanıyan genç bir nesil var karşımızda. Bu sayı katlanarak ve seviyesi yükselerek artacaktır. Toplumun her alanında bizim insanımız var ve hepsi de son derece başarılılar. Bu gurur verici bir tablodur. Dolayısıyla, toplumumuzu aydınlık bir geleceğin beklediğini söyleyebilirim.
Türklerin, Hollanda’da çok güçlü bir örgütlenme yapısı var. Buna rağmen lobi oluşturmada, ortak tavır koymada, hak aramada eksik kalındığı gözlemleniyor. Neye bağlıyorsunuz bu durumu ve sizce çözüm için nasıl bir yol izlenmeli?
Hollanda’da Türklerin kurmuş olduğu çok sayıda aktif Sivil Toplum Kuruluşu var. Bu sivil toplum kuruluşlarının hepsinin de kendi hedef ve düşünceleri var. Yaptıkları faaliyetler de bu çerçevede şekilleniyor. Bu da çok normal bir durum. Bu kuruluşların, bazı durumlarda kendi bireysel hedeflerini bir kenara bırakarak onları bir araya getiren ortak meşru amaç ve çıkarlar etrafında toplanmaları gerekebiliyor. Zaman zaman bunu yaptıklarını da memnuniyetle gözlemledim. Elbette gönül onların daha çok sık bir araya gelmelerini ve lobicilik alanında daha etkin işler yapmalarını arzuluyor. Umarım, bundan sonraki dönemde var olan güçlerini birleştirerek hareket ederler.
Muavin Konsolos olarak başladığınız görevi “Konsolos” olarak tamamladınız. Nedir bu ikisi arasındaki fark? Bu, ileride sizi ‘Başkonsolos’ olarak görmemiz anlamına mı geliyor?
İlerleyen dönem ve kademelerde başarılı olursak inşallah o tür unvanlara layık görülürüz. Bu, tamamen ‘kurumsal terfi’ ila alakalı bir durum. Dışişleri Bakanlığı, memurlarını, Bakanlığa girdikleri tarihten 6 yıl sonra “Başkatiplik ve Konsolosluk Yeterlik Sınavı”na tabi tutuyor. Bu sınavı geçersek bize ‘bir misyonu yönetebilecek kabiliyet ve beceriye sahiptir’ diye bir ehliyet veriliyor. Ben bu sınavı geçen yıl geçtim ve ‘Muavin Konsolosluk’tan, ‘Konsolosluğa’ terfi ettim.
Diplomatlık bir hayal miydi, aileden gelen bir teşvik ve model miydi?
Ailede bu manada görev yapan kimse yok. Babam da annem de Karabük Demir-Çelik Fabrikası’ndan emekliler. Babam metalürji yüksek mühendisi olarak Çelikhane Müdürlüğü’nden, annem de basın-yayın ve halkla ilişkiler sorumlusu olarak emekli oldu. Benim, lisedeyken üniversitede uluslararası ilişkiler bölümünü okuma isteğim vardı. Diplomat olmayı o dönemde hayal etmiyordum açıkçası. Hedefim üniversitede şekillendi, üniversiteden mezun olunca Dışişleri Bakanlığı ya da uluslararası bir örgütte çalışmayı istedim. Ailemin de bu konuda bana destek ve teşviki oldu.
Göçebe bir hayatın pek çok olumsuzluğu var ama sizden olumlu yanlarını öğrenmek istesek neler söylersiniz? Şikâyetçi misiniz, memnun musunuz bu durumdan?
Böyle bir görevin en zor yanı en keyifli yanıyla iç içe aslında. Sürekli yer değiştirmek böyle bir işin en zor yanı ama bunun yanı sıra en güzel tarafıdır. Neden derseniz, hayatınız monoton değil. Çalıştığınız kişiler, çalıştığınız işyeri ve yaptığınız iş birkaç yılda bir değişiyor. Eviniz değişiyor, semtiniz değişiyor, arkadaş çevreniz ve görüştüğünüz kişiler değişiyor. İş hayatınızın sonuna kadar süren bu değişim sizi de değiştiriyor, yeniliyor ve ufkunuzu geliştiriyor.
Önceki görev yerim farklı bir ülkeydi. 3 yıl önce Tunus’ta insanların nasıl yaşadıklarına tanıklık ettim; bugün burada Hollanda’da pek çok güzelliğe şahitlik ederek ayrılıyorum.
Turistik anlamda yapılan seyahatler ile bizim yapmış olduğumuz gibi uzun sürelerle farklı ülkelerde ikamet etme durumu epey farklı. Uzun süre yaşadığınız bir ülkede elbette ki gündelik hayatı ve kültürü daha derinden tanıma imkânı buluyorsunuz. Ufkunuz, vizyonunuz gelişiyor, arkadaş çevreniz, ağınız zenginleşiyor, bunlar olumlu yanları ama sürekli taşınmak zorunda kalmak ve göç hâlinde olmak, kurduğunuz ve alıştığınız düzeni bozmak işinizi bir hayli zorlaştırıyor. Gittiğiniz bakkalı, terziyi, bankanızı, telefon numaranızı değiştiriyor, hayatınızı bir anlamda yeniden kuruyorsunuz. Gittiğiniz yerde yeni bir sayfa açıyorsunuz.
Yer değiştirmek durumunda kalmak maddî ve manevî olarak yıpratabiliyor. Taşınma işinin fiziksel zahmeti bir yana, kurduğunuz dostluklara, arkadaşlıklara veda ediyorsunuz. Bu anlamda da bir duygu yoğunluğu yaşıyorsunuz. Bu da elbette sizi üzüyor.
İzin dönemi yoğunluğunu atmaya hazırlanıyorsunuz, izine gideceklere neler tavsiye edersiniz?
İşlerini son güne bırakmamalarını tavsiye ediyorum. İzin için gerekli olan evrakın sürelerine dikkat etsinler. Bakanlığımızın web sayfası (www.mfa.gov.tr) Konsolosluk Başlığı altında yer alan “Tatil Aydınlatma Projesi” bölümüne bir göz atabilirlerse, orada tatil öncesi hazırlıklarda dikkat edilmesi gereken konuları, seyahat sırasında gerekli olabilecek bilgileri, izin döneminde yolda, Türkiye’de ve dönüşte karşılaşılabilecek olası sorunlara çözüm önerileri konusunda bilgi edinebileceklerdir.
3 yılda güzel dostluklar oluşturdunuz. Gözlemlerinizden yola çıkarak buradaki vatandaşlara neler söylemek istersiniz?
Bir genelleme yapmak doğru olmaz belki ama, insanımızla bulunduğum ortamlarda bir şeyi gözlemledim. İnsanımızın pek çoğu Türkiye’ye aşırı bir özlem duyuyor ve oraya gitme isteğini her ortamda dillendiriyor. Böyle düşünenlere şunu söylemek isterim: Elbette ki ülkemizin dört yanı cennet ve bir başkadır bizim memleketimiz ama az önce söylediğim gibi, Hollanda Dünya’nın en yaşanabilir ülkeleri içerisinde 4. sırada. Dolayısıyla bu güzel ülkede yaşamanın tadını çıkarsınlar. Hayatlarını burada kurdular ise içlerinde ukde kalmasın ve buradaki yaşamın tam manasıyla hakkını versinler. Hayatlarını burada idame ettireceklerse buraya odaklansınlar. Güzel bir ülke, imkânlar ve fırsatlar var. Burada da yapacak çok şey var. İzin dönemlerinde de Türkiye’nin tadını çıkarmaya baksınlar.
Göçmenlik hissine kapılmadan, iki dilli ve iki kültürlü olmanın nimetlerinden faydalansınlar. İki dil bilmek, iki kültürü tanımak insana daha çok özgüven duygusu veren bir zenginliktir aslında. Kendi diline, kültür ve değerlerine sahip çıkarak bu ülkeye entegre olmak, kaybolmak değil, bulunduğun ülkeye artı değer katmaktır. Özellikle gençlerimizin bunun farkında olmalarını isterim.
Sizi etkileyen, unutamadığınız bir olay, bir anı yaşadınız mı?
Evet, bir hatıram var. Geldiğim ilk zamanlarda, Turkish Professionals Network Eindhoven(TPN-E) Başkanı Meryem Yalçın, beraberindeki heyetle birlikte bir nezaket ziyaretinde bulunmuştu. Hoş bir muhabbetimiz olmuştu kendisiyle. Beni ve ismimi çok sevdiğini söyleyen Meryem Hanım, yeğenine benim ismimi verdiklerini haber verdi sonradan. Adaşım “Aslin”in ilk doğum gününe de sağ olsunlar beni de davet ettiler ve beraber kutladık, benim için çok özel bir gün oldu. Yeğenine ismimi verecek kadar beni sevmeleri ve isim annesi olmak beni çok mutlu etti ve onurlandırdı. Hollanda’dan ayrılsam bile adaşım Aslin ve Yalçın ailesiyle bağlantıda kalacağım.
Bazı özel sorularla Aslin Hanım’ı daha yakından tanımamıza izin verir misiniz?
Tabii. Buyurun lütfen…
Soralım o zaman isminizin anlamını, nedir Aslin?
İsmim ‘asil’ anlamına geliyor. Babamın ismi de Asil. Annem bir gazetede bir doğum ilanı görüyor hamileliği sırasında ve o ilandaki ismi çok beğendiği için, manasını bilmese de babamın ismine de benzerliği dolayısıyla, bana “Aslin” ismini koyuyor. Annemle babam, kız çocuğu olduğunda annemin, erkek olduğunda da babamın çocuklarına isim vermeleri noktasında anlaşmışlar. Abimin adını da babam Arman olarak koymuş. Annemin ismi de Ayşen. Annem ailedeki isimlerin hepsinin ‘A’ harfiyle başlamasını arzu etmiş. Böyle oluşmuş isim hikâyemiz.
Nasıl bir çocukluk geçirdiniz?
Karabük gibi az nüfuslu, küçük, sakin bir kentte doğup büyüdüğüm için sokakta oyun oynayarak geçen bir çocukluğum var. Eve kapalı bir çocukluk geçirmedim, Allah’a şükür.
Nasıl bir aileden geliyorsunuz?
Annemle babam iş nedeniyle Karabük’te tanışıp evlenmişler ve orada bir hayat kurmuşlar kendilerine. Oralı değiliz aslında. Benden 2 yaş büyük bir ağabeyim var. elektrik-elektronik mühendisi. Şu an kendisi iş nedeniyle Amerika’da yaşıyor. Annemler ise İstanbul’da emeklilik hayatı yaşıyorlar ve yaşadığım ülkelere de beni ziyarete geliyorlar.
Nasıl bir ortamda büyüdünüz?
Çekirdek bir ailede büyüdüm. Anneanne ve babaannemler ayrı kentlerde yaşıyorlardı. Çalışan anne-babanın çocuğu olarak büyüdük. Onların en büyük yatırımı biz ve bizim eğitimimizdi. Yaşadığımız kentin de bu anlamda sunduğu pek çok imkân vardı.
Rol modeliniz var mıydı?
Hayır yoktu. Okuduğum kitaplardan, izlediğim film karakterlerinden ve çevremdeki başarılı insanlardan etkilendiğim olmuştur ama rol model diye isimlendirebileceğim kimse yoktu. Farkında olmadan belki de bazı kişilikler bilinçaltıma tesir etmiş olabilir.
Neleri okur, neleri dinler, seyredersiniz?
Okumayı çok seviyorum. Çağdaş Türk Edebiyatı yazarlarını takip etmeye çalışıyorum. Ayşe Kulin’i, Elif Şafak’ı, Buket Uzuner, Zülfü Livaneli, Ece Temelkuran, Pınar Kür beğenerek okuduğum yazarlardır mesela. Gerçek hayat hikâyelerini ve son dönemde ağırlıklı olarak kişisel gelişim kitaplarını okumayı seviyorum. En son okuduğum kitap ise Afgan yazar Khaled Hosseini’nin “Ve Dağlar Yankılandı” isimli romanı idi.
Çok fazla TV seyretmiyorum, daha çok haberleri izliyorum. Onun dışında fırsat buldukça film seyrederim.
Aşağı yukarı her tür müziği severek dinlerim, o anki ruh durumuma göre ne dinlediğim müzik değişkenlik gösterebiliyor.
Şu anki geldiğiniz konumu hayal edebiliyor muydunuz ya da hayal ettiniz mi?
İnsanlar hayal kurarlar ama ben bir diplomat olacağım diye bir düş kurmadım. Üniversitede iken Dışişleri Bakanlığı’nda çalışmayı hayal ettim, istedim. O noktadan sonra da elinizden gelenin en iyisini yapmaya çalışıyorsunuz. Allah’a şükür bu isteğim gerçek oldu.
İnsanda dürüstlük ve samimiyeti ararım. O yoksa zaten insanla ilişki kurulması zordur; kurulsa bile sonu hüsrandır.
Stres ve stres kaynağı olabilecek her şeyden kaçınırım. Beni mutsuz eden durumlardan ve olumsuz kişiliklerden uzak dururum. Hayat çok kısa. Gereksiz üzüntü, stres ve mutsuzluklara yer verilmemeli.
Küçük şeylerden mutlu olurum. Hayatın güzellikleri daha çok ayrıntılarda saklıdır. Küçük jestler, küçük sürprizler yapmak ve yapılması beni çok mutlu eder mesela.
Beni en çok anlaşılmamak üzer. Özellikle çaba sarf etmeme rağmen anlaşılmamak üzer.
Bazen ne yapsanız da anlaşılamayabiliyorsunuz. Aslında siz, karşınızdakinin sizi anladığı kadarsınız. Zira siz onun baktığı perspektiften göründüğünüz kadarsınız. Anlaşılmamak ve yanlış anlaşılmak, gerçekten üzücü.
Son sözlerinizi alabilir miyiz…
Kısa bir süre sonra buradan ayrılacağım. Umarım herkesle vedalaşmam kısmet olur ama bunun da bir hayli zor olduğunu biliyorum…
Burada bulunduğum 3 yıllık zaman zarfında Hollanda’da tanıştığım herkese sizin aracılığınızla yürekten teşekkür ediyorum.
Başkonsolosluk çalışanlarımız, iş vesilesiyle ve diğer vesilelerle tanıştığım herkese….
Basın mensuplarımız, siyasetçilerimiz, çeşitli sivil toplum kuruşlarımızın temsilcileri…
Herkese gösterdikleri yakınlık, ilgi, sıcakkanlılık, arkadaşlık, dostluk ve misafirperverlikten dolayı müteşekkirim. İlk günden beri kendimi evimde gibi hissettim. Sağ olsunlar, var olsunlar…
Sizlerle tanışmış olmaktan ve kısa da olsa 3 yılı beraber geçirmiş olmaktan dolayı büyük mutluluk duyuyorum.
Şimdiden herkesin bayramını kutluyor, sağlık, esenlik ve mutluluklar diliyorum.
SÖYLEŞİ: ZEYNEL ABİDİN KILIÇ